Ä°ÅŸte Anayasada memurların Çalışma hayatı ile ilgili olarak yapılmasını istediÄŸimiz deÄŸiÅŸiklikler:
Emeklilere De Sendika Kurma Hakkı Tanınmalı, Sendikaların Her Åžartta Üyelerinin Ekonomik ve Sosyal Haklarını GeliÅŸtirebilmesi SaÄŸlanmalıdır
Anayasanın 51
Ä°ÅŸte Anayasada memurların Çalışma hayatı ile ilgili olarak yapılmasını istediÄŸimiz deÄŸiÅŸiklikler:
Emeklilere De Sendika Kurma Hakkı Tanınmalı, Sendikaların Her Åžartta Üyelerinin Ekonomik ve Sosyal Haklarını GeliÅŸtirebilmesi SaÄŸlanmalıdır
Anayasanın 51. maddesi “Çalışanlar, emekliler ve iÅŸverenler, üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliÅŸtirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluÅŸlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” ÅŸeklinde deÄŸiÅŸtirilmelidir.
Toplumsal deÄŸiÅŸimlerin, topluma raÄŸmen deÄŸil, sosyal paydaÅŸların talepleri doÄŸrultusunda belirlendiÄŸi, kararların ortak bir mutabakat ile alındığı demokrasiler, kuÅŸkusuz tüm dünyada arzu edilen yönetim ÅŸe-eridir.
Demokrasi, eski Yunanca “halk” anlamına gelen demos ve “yönetmek” anlamına gelen kratein sözcüklerinin birleÅŸmesiyle oluÅŸmuÅŸtur ve bu anlamıyla “halkın yönetimi” demektir. Demokrasi sadece “halk tarafından yönetim” olarak deÄŸil, “halk için yönetim” olarak da tanımlanmalıdır. O hâlde bu anlamda demokrasi, Abraham Lincoln’ün meÅŸhur ifadesiyle “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” olarak tanımlanabilir.
19.yüzyılla birlikte sıklıkla görülmeye baÅŸlayan demokrasi rejimi, teorik anlamıyla birçok ülkede geçerli olsa da, birçok ülkede pratikte, yalnızca çoÄŸunluÄŸun istediÄŸi idarecilerin seçimi konusunun ötesine geçememiÅŸtir. Oysa gerçek anlamda demokrasi, toplumların yöneticilerini seçebilme özgürlüÄŸünün yanında devletin yönetilmesinde, toplumun deÄŸiÅŸmesinde, halkın kaderinin belirlenmesinde toplumun ortak duygu ve düÅŸünceleri doÄŸrultusunda kararlar alınmasının saÄŸlanmasıdır.
Demokrasinin teorideki bu önemli tanımının pratikte nasıl hayata geçirileceÄŸi, iktidarda bulunan güç sahiplerinin, toplumun ortak hassasiyetleri konusunda nasıl fikir sahibi olacağı, onları bu deÄŸiÅŸime hangi gücün yönlendireceÄŸi konusunda ise toplumun ortak bir amaç doÄŸrultusunda biraraya gelerek, yönetim üzerinde toplumsal ve barışçıl bir güç unsuru oluÅŸturması gündeme gelmiÅŸtir. Bu noktada ortaya çıkan sivil toplum örgütü kavramı, toplumsal bir amaç ve fayda doÄŸrultusunda kar amacı gütmeksizin bir araya gelen insanların organize bir hareket oluÅŸturmasıdır.
Bu nedenle günümüze uygun anlayış çerçevesinde bir demokratik sistemin saÄŸlanması, o toplum tarafından oluÅŸturulan sivil toplum örgütlerinin çokluÄŸu ve etkinliÄŸi ile mümkündür. Sivil toplum örgütlerinin karar alma sürecine dahil olması, teorik demokrasi anlayışının pratikte uygulanması için bir zorunluluktur. Özellikle ekonomik uygulamalarda, sendikaların toplu görüÅŸme ya da toplu pazarlıklar yoluyla kararlara etki etmesi ve paylaşım sorununda söz sahibi olması, önemli bir adım olmaktadır.
Avrupa baÅŸta olmak üzere, dünyanın geliÅŸmiÅŸ ülkelerinde nüfusun hızla yaÅŸlanması, ülkelerde hatırı sayılır bir emekli kitlesinin varlığını ortaya koymaktadır. Bugün itibarı ile ülkemiz toplam nüfusunun yaklaşık %10’luk bir kesimi emeklilerden oluÅŸmaktadır. Halen yürürlükte olan yasal mevzuatımıza göre emeklilerin sendika kurması mümkün deÄŸildir. Yönetime katılma ve karar alma sürecine dahil olma noktasında türlü nedenlerle toplumun bazı kesimlerinin dışlanması, demokrasi adına kabul edilemez bir durumdur. Kaldı ki, bu kesim toplumun büyük bir çoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturuyorsa, paylaşım sorununun çözülmesi daha da zora girmektedir.
Anayasamızın 51. maddesi, yalnızca çalışan ve iÅŸverenlere sendika kurma hakkı tanımış ve emeklileri kapsam dışında bırakmıştır. Bununla birlikte sendikaların üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini yalnızca çalışma iliÅŸkileri çerçevesinde korumasını öngörmektedir. Bu da sendikaların etkinliÄŸini zayıflatırken, sendikaların çalışma iliÅŸkileri dışında üyelerinin hak ve menfaatlerini koruma hakkını elinden almaktadır.
BirleÅŸmiÅŸ Milletler Evrensel Beyannamesinin 23/4. maddesinde; “Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.”Ä°baresi yer almış,19.03.1954 tarihli Ä°nsan Haklarını ve Ana hürriyetlerini Korumaya Dair SözleÅŸmenin 11/1 maddesinde ise; “Herkes asayiÅŸi ihlal etmeyen toplantılara katılmak, sendika tesis etmek, sendikalara girmek hakkına sahiptir.”Hükmüne yer verilmiÅŸtir. Belirtilen uluslar arası sözleÅŸmelerin ortak paydası, sendikal özgürlüklerin kullanılması örgütlülüÄŸün saÄŸlanması noktasında hiçbir ayrıma yer vermemesidir.
Bu nedenle Anayasamızın 51. maddesi hükmünde yer alan ifadenin “Çalışanlar, emekliler ve iÅŸverenler, üyelerinin ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliÅŸtirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluÅŸlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.”ÅŸeklinde deÄŸiÅŸtirilerek, emeklilerin de sendika kurma hakkına sahip olması ve sendikaların her alanda üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarını geliÅŸtirmek için faaliyet yürütmeleri saÄŸlanmalıdır.
Sendikaların ve Konfederasyonların Üyeleri Adına Mahkemelere Dava Açma Hakkı Anayasa Metninde Yer Almalıdır
Anayasanın 53. maddesine sendikaların ve konfederasyonların üyelerin hak ve menfaatlerini ilgilendiren bireysel iÅŸlemler ile genel düzenleyici iÅŸlemlere karşı üyeleri adına yargıya baÅŸvurabilmelerini saÄŸlayacak hükmün, açıklayıcı bir biçimde düzenlenerek yeniden anayasa metnine eklenmesi gerekmektedir.
12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleÅŸtirilen referandum sonucuna göre gerçekleÅŸtirilen Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸinde, 53. maddeden “sendikaların ve konfederasyonların üyeleri adına yargıya baÅŸvurabilmelerini” saÄŸlayan hükmün çıkarılmış olması, örgütlenme özgürlüÄŸü getirdiÄŸi iddia edilen deÄŸiÅŸikliÄŸin, aslında var olan hakları da geri götürdüÄŸünün bir göstergesidir.
Sendikaların ve konfederasyonların üyelerinin hak ve menfaatlerini koruması noktasında kullanabilecekleri yasal yollardan en önemlisi kuÅŸkusuz yargıya baÅŸvurmaktır. Bu noktada üyeleri adına yargı yoluna baÅŸvurma hakkının kaldırılması, vatandaÅŸların en temel demokratik hakkının kısıtlanması anlamı taşımakta, evrensel hukuk ilkelerine de aykırılık teÅŸkil etmektedir.
Bu aksaklığın giderilmesi için Anayasanın 53. maddesine sendikaların ve konfederasyonların üyelerin hak ve menfaatlerini ilgilendiren bireysel iÅŸlemler ile genel düzenleyici iÅŸlemlere karşı üyeleri adına yargıya baÅŸvurabilmelerini saÄŸlayacak hükmün, açıklayıcı bir biçimde düzenlenerek yeniden anayasa metnine eklenmesi gerekmektedir.
Kamu Görevlilerine Grev Hakkı Tanınmalıdır
Anayasanın 54. maddesinde yer alan “Toplu iÅŸ sözleÅŸmesinin yapılması sırasında, uyuÅŸmazlık çıkması halinde iÅŸçiler grev hakkına sahiptirler.” hükmündeki “iÅŸçiler” ifadesinden sonra “memurlar ve diÄŸer kamu görevlileri” ibaresi eklenmelidir.
Türkiye, çalışma hayatının düzenlenmesi ve sendikal özgürlüklerin istenilen seviyeye getirilmesi amacıyla ILO tarafından benimsenen 87 No.lu Sendika ÖzgürlüÄŸü ve SendikalaÅŸma Hakkının Korunması, 98 No.lu Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı ve 151 No.lu Kamu Hizmetlerinde Çalışma Ä°liÅŸkilerini düzenleyen sözleÅŸmeleri kabul ederek, bu sözleÅŸmelerin ÅŸartlarına uymayı taahhüt etmiÅŸtir. Ülkemizde kurulmuÅŸ olan memur sendikaları uluslar arası sözleÅŸmelerin kabul edilmesiyle elde edilen bu hakkı kullanarak örgütlenmiÅŸlerdir.
Ülkemiz kamu çalışanlarının da geliÅŸmiÅŸ ülkelerde olduÄŸu gibi yönetime katılma, adil bir ücret alma, sendikalaÅŸma ve grev yapabilme gibi sosyal ve demokratik argümanlarla donatılması artık bir zorunluluk halini almıştır. Bu zorunluluk hem Türkiye’nin onayladığı sözleÅŸme ve kabul ettiÄŸi anlaÅŸmaların hem de demokrasinin bir gereÄŸi olarak karşımıza çıkmaktadır.
18 Haziran 2003 tarih ve 25142 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 4867 sayılı kanunla BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Ä°liÅŸkin Uluslar arası SözleÅŸme onaylanmıştır. Bu sözleÅŸme, 21 Temmuz 2003 tarih ve 25170 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 2003k/5851 sayılı kararı ile yürürlüÄŸe girmiÅŸtir. SözleÅŸmenin 8. maddesi sendikal hakları düzenlemiÅŸ olup, 8. maddenin (d) bendi özel olarak grev hakkını düzenlemiÅŸtir. Buna göre; kullanılma ÅŸartları her bir ülkenin yasaları ile düzenlenmiÅŸ olan bir grev hakkının tanınacağı ifade edilmiÅŸtir. Maddenin 2. bölümünde bu maddenin silahlı kuvvetler veya polis mensuplarının veya devlet ifadesinde görevli olanların bu hakları kullanmalarına hukuken öngörülen sınırlamalar koymalarını engellemeyeceÄŸi belirtilmiÅŸ olup, maddenin 3. bölümünde bu maddenin hiçbir hükmünün ILO’nun 98 sayılı sözleÅŸmesine taraf olan devletlere o sözleÅŸmede yer alan güvencelere aykırı düÅŸebilecek bir tarzda bir yasa çıkarma ve uygulama imkânı verecek ÅŸekilde tasarruflarda bulunma yetkisi vermeyeceÄŸi ifade edilmiÅŸtir.
BM Ekonomik Sosyal ve Kültürel Hakları SözleÅŸmesinin 8. maddesi ile ILO’nun 98 sayılı sözleÅŸmesi birlikte deÄŸerlendirildiÄŸinde, Silahlı Kuvvetler ve polisler dışında kalan ve doÄŸrudan devlet erki kullanmayan kamu görevlilerinin grev hakkının düzenlenmesi gerektiÄŸi anlaşılmaktadır.
11 Aralık 1992 tarih ve 21432 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 3847 sayılı kanunla ILO’nun sendika özgürlüÄŸüne ve örgütlenme hakkının korunmasına iliÅŸkin 87 sayılı sözleÅŸmesi onaylanmıştır. Bu sözleÅŸme 25.02.1993 tarih ve 21507 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulunun 1993/3967 sayılı kararname ekinde yayınlanmıştır. Bu sözleÅŸmenin 3. maddesinde yer alan sendikalara etkinliklerini düzenleme ve eylem programlarını oluÅŸturma hakkı, 8. maddenin 2. fıkrasında yer alan ulusal mevzuatın sözleÅŸmede öngörülen güvencelere zarar vermemesini ya da zarar verecek biçimde uygulanmamasını, 10. maddede çalışanların ve iÅŸverenlerin çıkarlarını savunmayı ve geliÅŸtirmeyi amaçlayan örgütleri düzenleyerek, grev hakkının dayanağını oluÅŸturmuÅŸtur. ILO uzmanlar komitesi de 87 sayılı sözleÅŸmeyi grev hakkının dayanaklarından biri olarak göstermiÅŸtir.
ILO'nun sendikal hak ve özgürlüklerin uygulanmaması ile ilgili ÅŸikâyetlerini inceleyen Standartların Uygulanması Konusunda Uzmanlar Komitesi ve Örgütlenme ÖzgürlüÄŸü Komitesi vardır. Bu komiteler tarafsız uzmanlardan oluÅŸmuÅŸtur ve ülkelerin ÅŸikâyetlerini inceleyip, karara baÄŸlamaktadır. Komitelerin verdiÄŸi kararlar ILO için baÄŸlayıcı kararlardır. ILO'nun Standartların Uygulanması Konusunda Uzmanlar Komitesi ve Örgütlenme ÖzgürlüÄŸü Komitesi tüm ücretli çalışanlar için grev hakkını genel bir ilke olarak ortaya koyarken, bu hakkın yalnızca "temel hizmetler veya faaliyetlerde" kısıtlanabileceÄŸini belirtmektedir. ILO komitelerine göre "temel hizmetler" olarak kastedilen, "yalnızca aksaması durumunda nüfusun tümünün veya bir bölümünün hayatını, kiÅŸisel güvenliÄŸini veya saÄŸlığını tehlikeye sokacak hizmet ve faaliyetlerdir.”
Bir baÅŸka kararda da; "sendikalar özellikle bir hükümetin ekonomik ve toplumsal politikalarını eleÅŸtirmek amacıyla protesto grevlerine baÅŸvurabilmelidirler. Ayrıca dayanışma grevlerinin genel olarak yasaklanması istismara yol açabilir ve grev hakkının kullanılmasına iliÅŸkin yöntemler söz konusu olduÄŸunda, kurallara tamı tamına uyarak iÅŸin yavaÅŸlatılması, iÅŸyerlerinin iÅŸgal edilmesi ve iÅŸbaşında oturma grevleri yapılması konularında kısıtlama getirilmesi, ancak bu eylemlerin barışçıl olmaktan çıkması durumlarda haklılık kazanır." denilmiÅŸtir.
ILO Uzmanlar Komitesi 1994 yılında yayınlanan raporunda ÅŸöyle demektedir. "Komite kamu hizmetlerinde grev hakkının yasaklanmasının yalnızca devlet adına yetki kullanan memurlarla sınırlı tutulması gerektiÄŸi görüÅŸündedir.
ILO Örgütlenme ÖzgürlüÄŸü Komitesi, Türkiye hakkında yapılan bir ÅŸikayet baÅŸvurusu üzerine bu konuda ÅŸu deÄŸerlendirmeyi yapmıştır: “Uzmanlar Komitesinin de belirttiÄŸi gibi, grev hakkı, çalışanların ve örgütlerinin kendi ekonomik ve toplumsal çıkarlarını korumak ve geliÅŸtirmek için sahip oldukları temel araçlardan biridir. Bu çıkarlar yalnızca daha iyi çalışma koÅŸullarının elde edilmesi ve mesleki nitelikteki toplu istemlerin peÅŸinden koÅŸulması deÄŸil, fakat aynı zamanda ekonomik ve toplumsal sorunlarına ve çalışma hayatının çalışanları doÄŸrudan ilgilendiren her türlü sorunlarına çözümler aranması ile ilgilidir. Komite sendikaların, hükümetin ekonomik ve toplumsal politikalarını eleÅŸtirmeyi amaçlayan protesto eylemlerine baÅŸvurabilme olanağına sahip olmaları gerektiÄŸini düÅŸünmektedir.”
Kaldı ki; Danıştay 12. Dairesi, 9 Şubat 2009 tarih, 2004/4643 Esas, 2005/313 No.lu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 21 Nisan 2009 tarihli kararları ile memurların grev yapmaları nedeniyle herhangi bir hukuki işleme tabi tutulamayacağını karara bağlamıştır.
12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasına sunularak gerçekleÅŸtirilen Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸinde, grev hakkının kullanımı ile ilgili bazı düzenlemeler olmasına raÄŸmen, Anayasanın 54. maddesindeki “toplu iÅŸ sözleÅŸmesinin yapılması sırasında, uyuÅŸmazlık çıkması halinde iÅŸçiler grev hakkına sahiptir” hükmünün korunması, grevin yalnızca iÅŸçiler için bir hak olduÄŸunu, memurların kesinlikle grev yapamayacağını; ayrıca iÅŸçilerin de yalnızca toplu iÅŸ sözleÅŸmesi esnasında uyuÅŸmazlık çıkması durumunda grev hakkını kullanabileceÄŸini; hak grevi, dayanışma grevi gibi hakların kullanılmasının imkânsız olduÄŸunu ortaya koymaktadır.
Asıl üzerinde durulması gereken konu; grevsiz toplu sözleÅŸme hakkının uluslar arası sözleÅŸmelere ve yerel ve uluslar arası yargı organlarının verdiÄŸi kararlara aykırı olmasıdır. Ortada birçok yargı kararı varken, 25 Kasım 2009’da ülkemizde milyonlarca kamu görevlisi bir günlük iÅŸ bırakma eylemi yapmış ve hukuken hiçbir yaptırıma tabi tutulamamışken, yargının bu kararlarını yok sayan bir Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi, baÅŸka bir kargaÅŸayı çağırmaktadır.
Dolayısı ile hem yargı kararlarıyla hem evrensel sözleÅŸmeler yoluyla hem de fiili uygulamayla sabit bir hak haline gelmiÅŸ olan grev hakkının, kanunlarla yasaklanması kabul edilemez. Hukuk devletinin en büyük özelliÄŸi, kural haline gelmiÅŸ yargı kararlarının yasa haline getirilmesidir.
Yargı kararları ve uluslar arası sözleÅŸmeler aracılığıyla kesinleÅŸmiÅŸ bir hak haline gelen grev hakkının Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸine konu edilmeyiÅŸi, mutlaka açıklanması ve en kısa zamanda düzeltilmesi gereken bir konudur. Bu noktada Anayasanın 54. maddesinde yer alan “Toplu iÅŸ sözleÅŸmesinin yapılması sırasında, uyuÅŸmazlık çıkması halinde iÅŸçiler grev hakkına sahiptirler.” hükmündeki “iÅŸçiler” ifadesinden sonra “memurlar ve diÄŸer kamu görevlileri” ibaresi eklenmelidir.
Kamu Görevlilerinin Siyasete Katılma Hakkının Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır
Anayasanın siyasi partilere üye olamayacakların belirlendiÄŸi 68. madde metninden “…kamu kurum ve kuruluÅŸlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından iÅŸçi niteliÄŸi taşımayan diÄŸer kamu görevlileri” ibaresi çıkarılmalıdır.
Demokratik bir toplumun en temel özelliklerinden biri de vatandaÅŸlarına siyasete katılma, seçme ve seçilme özgürlüÄŸü tanımasıdır. Ülkemizin en eÄŸitimli kesiminden biri de hiç kuÅŸkusuz ki kamu görevlileridir. MesleÄŸe alınma ÅŸartları, yapılan sınavların zorluk derecesi ve yürüttükleri hizmetler göz önüne alındığında, ülkemizin en hassas görevlerini yürüten kesimlerinden olan kamu görevlilerinin siyasete yapacakları katkı da son derece önemlidir. TBMM tarafından onaylanarak yürürlüÄŸe konulan ILO'nun 151 Sayılı Kamu Hizmetlerinde Sendika Hakkının Korunması ve istihdam KoÅŸullarının Saptanması Yöntemlerine iliÅŸkin SözleÅŸmenin 9. maddesi; “Kamu görevlileri, diÄŸer çalışanlar gibi yalnızca görevlerinin niteliÄŸinden ve statülerinden kaynaklanan yükümlülüklerine baÄŸlı olarak örgütlenme özgürlüÄŸünün normal olarak uygulanması için gerekli kiÅŸisel ve siyasi haklardan yararlanacaklardır.” ifadesiyle; kiÅŸisel ve siyasal haklar arasındaki baÄŸlantıyı düzenlenmiÅŸ, kamu çalışanlarına siyaset hakkını tanımıştır.
Ancak Anayasanın 68. maddesinde “…kamu kurum ve kuruluÅŸlarının memur statüsündeki görevlileri, yaptıkları hizmet bakımından iÅŸçi niteliÄŸi taşımayan diÄŸer kamu görevlileri… siyasi partilere üye olamazlar.” denilerek, kamu görevlilerinin siyasete katılmaları engellenmiÅŸtir. Ülke içinde bir grubun siyaseten yasaklanması, en ilkel demokrasi anlayışıyla dahi baÄŸdaÅŸmayan bir tutum olmakla birlikte, vatandaÅŸlık haklarının kısıtlanması anlamı da taşımaktadır.
Bu nedenle Anayasanın 68. madde metninden ilgili ifadeler çıkarılarak, kamu görevlilerinin siyasi partilere üye olabilmeleri ve siyasete katılmaları saÄŸlanmalıdır.
Kamu Görevlilerini Ä°lgilendiren Her Konu Toplu SözleÅŸmenin Kapsamı Dâhilinde Olmalıdır
Anayasanın 128. madde metni “Memurların ve diÄŸer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diÄŸer özlük iÅŸleri kanunla düzenlenir. Ancak, bu konulara iliÅŸkin toplu sözleÅŸme hükümleri saklıdır.” ÅŸeklinde düzenlenmelidir.
Anayasanın 53. maddesinde yapılan deÄŸiÅŸiklikle kamu görevlilerine toplu görüÅŸme yerine toplu sözleÅŸme hakkı getirildiÄŸi belirtilmektedir. Oysa iktidar bu hakkı kısıtlayan bir düzenleme yapmak istemiÅŸ ve toplu sözleÅŸme ile ilgili olarak ayrıntılı ve sınırlayıcı bir çerçeve çizmiÅŸtir. Mevcut durumda toplu görüÅŸme; kamu görevlileri için uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, fazla çalışma ücretleri, harcırah, ikramiye, lojman tazminatı, doÄŸum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, tedavi yardımı ve cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ile bu mahiyette etkinlik ve verimlilik artırıcı diÄŸer yardımları kapsar.
Ancak 1982 Anayasası’nın 128. maddesinde yapılan deÄŸiÅŸiklikle kamu görevlileri için yalnızca mali ve sosyal haklara iliÅŸkin hususların toplu sözleÅŸmenin konusu olabileceÄŸi, bunun dışında kamu çalışanlarının tüm hak, görev ve yetkilerinin yasa ile belirleneceÄŸi öngörülmüÅŸtür.
Dolayısı ile toplu sözleÅŸmelerde kamu sendikalarına, memurların çalışma ÅŸartları, terfileri, sicil, disiplin uygulamaları, iÅŸe alınışları, iÅŸten çıkarılmaları gibi hayati konularda pazarlık yapma hakkı tanınmamakta, toplu sözleÅŸmenin kapsamı yalnızca mali ve sosyal haklarla sınırlı tutulmaktadır. GörüldüÄŸü gibi bu uygulama ÅŸu andaki toplu görüÅŸmenin kapsamını dahi daraltmaktadır. Bu durumun önüne geçilmesi için mevcut 128. madde metni “Memurların ve diÄŸer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diÄŸer özlük iÅŸleri kanunla düzenlenir. Ancak, bu konulara iliÅŸkin toplu sözleÅŸme hükümleri saklıdır.” ÅŸeklinde düzenlenmeli ve toplu sözleÅŸmenin kapsamı, kamu görevlilerini ilgilendiren her türlü konuyu içine alacak ÅŸekilde geniÅŸletilmelidir.
Devletin Asli Ve Sürekli Görevleri Yalnızca, Memurlar Ve Kadrolu Kamu Görevlileri Eliyle Gördürülmelidir
Anayasanın 128. madde hükmü “Devletin, kamu iktisadî teÅŸebbüsleri ve diÄŸer kamu tüzelkiÅŸilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiÄŸi aslî ve sürekli görevler, memurlar ve kadrolu diÄŸer kamu görevlileri eliyle görülür.” ÅŸeklinde deÄŸiÅŸtirilmelidir.
Anayasanın 128. maddesi, “Devletin, kamu iktisadî teÅŸebbüsleri ve diÄŸer kamu tüzelkiÅŸilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiÄŸi aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diÄŸer kamu görevlileri eliyle görülür.” hükmüne amirdir.
Ancak son yıllarda yaygın sözleÅŸmeli personel çalıştırılması ve taÅŸeronlaÅŸma nedeniyle devletin asli ve sürekli görevleri taÅŸeron iÅŸçileri eliyle gördürülmeye baÅŸlanmıştır. Hükümetin son yaptığı açıklamaya göre kamuda üst düzey yöneticilerin de sözleÅŸmeli hale getirileceÄŸi belirtilmektedir.
Bu açıdan bakıldığında uygulama, performansa dayalı ödeme, profesyonelliÄŸe verilen önemin artması, kamu hizmetlerinde müÅŸteri satıcı anlayışının yerleÅŸmesi, rekabet ve diÄŸer pazar ekonomisi unsurlarının getirilmesi, iÅŸ güvencesinin yok edilmesi, sendikasızlaÅŸtırma ve kamu çalışanlarının sayısının azaltılması gibi sonuçlar getirmektedir.
Özellikle esnek çalışma olarak nitelendirilen çalışma ÅŸe-erinin, iÅŸ güvencesini yok etmesi, sosyal devlet ilkesine aykırı olması, örgütlü çalışma imkânını ortadan kaldırması ve devletin devamlılığı ilkesine aykırı olması, kamu yönetimi, sendikalar ve çalışanlar adına kabul edilemez niteliktedir.
Küresel etkiler altında yürütülen bu uygulamanın çeÅŸitli sorunları vardır:
1. Ulusal Çıkar Sorunu: Personel çalıştırma üzerindeki küresel etkiler, egemenlik hakkının korunması bakımından sınırlandırılması zorunlu hale gelmiÅŸ bir hacim ve etki gücüne ulaÅŸmıştır. Bu kurumların devletin yeniden örgütlenme süreci üzerindeki kabul edilemez etkileri sınırlandırılmalı ve ortadan kaldırılmalıdır.
2. Toplumsal Çıkar Sorunu: AzgeliÅŸmiÅŸlik koÅŸulları, yaygın eÅŸitsizlik ve adaletsizlik, özel sektörün küresel sermaye karşısındaki zayıflığı açık ve katı gerçeklerdir. Bu koÅŸullarda kamu hizmetleri alanı üzerinde deÄŸiÅŸikliÄŸin, dünyanın genel gidiÅŸatına uyma dürtüsüyle deÄŸil, ülkemizin durumu ve gereksinmeleri odak alınarak yapının çok yönlü irdelenmesiyle yapılması gerekir.
3. Kamu Yararı Sorunu: Devlet hizmetleri, uzmanlık ve süreklilik gerektirir. Ä°çte ve dışta, ÅŸu ya da bu kesimin çıkarları üzerinde etkiler yaratan bu hizmetler, anayasal ve yasal güvencelerden yoksun, esnek, ÅŸahsa, performansa ve takdire baÄŸlanmış, kendi içinde rekabetçi personel sistemiyle yürütülemez.
4. Emek Hakları Sorunu: Kamu istihdamı, çalışanlar açısından görece ileri haklar saÄŸlar. Bu rejimi özel veya sözleÅŸmeli istihdama dönüÅŸtürmek, kazanılmış hakların kaybına ve toplumsal çatışmaların derinleÅŸmesine yol açacaktır.
Bu nedenle asli ve sürekli kamu hizmetlerinin memurlar eliyle gördürülmesi için anayasanın 128. madde hükmünün “Devletin, kamu iktisadî teÅŸebbüsleri ve diÄŸer kamu tüzelkiÅŸilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiÄŸi aslî ve sürekli görevler, memurlar ve kadrolu diÄŸer kamu görevlileri eliyle görülür.” ÅŸeklinde deÄŸiÅŸtirilmesi uygun olacaktır.