Cari açık, bir ülkenin ürettiÄŸinden fazla harcaması anlamına gelmektedir
Cari açık, bir ülkenin ürettiÄŸinden fazla harcaması anlamına gelmektedir. BaÅŸka bir ifadeyle ülkeye giren döviz ile ülkeden çıkan döviz arasındaki farktır.
2013 yılı itibarı ile Türkiye, tarihinin 2011’den sonraki en büyük cari açığı ile karşı karşıyadır. Ortaya çıkan ve 65 milyar doları bulan bu açığın nasıl finanse edileceÄŸi ise baÅŸlı başına bir sorundur. Cari açık ancak doÄŸrudan sermaye giriÅŸi, ihracat, özelleÅŸtirme ya da sıcak para ve borçlanma yoluyla kapatılabilmektedir.
İdareciler, cari açığı kapatmak için en doÄŸru yol olan üretimi artıramamış; ithalattan daha fazla ihracat yapılmasını saÄŸlayamamıştır. Buna karşın kolay yolu yani özelleÅŸtirme, sıcak para ve borçlanmayı tercih etmiÅŸtir. 12 yıldır yok pahasına özelleÅŸtirilen kuruluÅŸlar cari açığı kapatmaya yetmemiÅŸ, sürekli büyüdüÄŸü iddia edilen ülkemiz ekonomisinde dışarıya sattığımız malların tutarı, yurt dışından ithal ettiklerimizi karşılayamamıştır. Buna baÄŸlı olarak bütün olumsuzluk ve krizlere raÄŸmen 2001 yılında cari fazla veren bir ekonomiden, 2002-2013 arasında toplam yaklaşık 412 milyar dolar cari açık veren bir ekonomiye gelinmiÅŸtir. Buna baÄŸlı olarak cari açığı kapatmak için çare sıcak paraya dayalı borçlanmada bulunmuÅŸ; 2002 yılında 231 milyar dolar olan borç yükü bugün 600 milyar doları aÅŸmıştır.
İdareciler, hayırsız evlat misali elde avuçta ne varsa satıp tüketmiÅŸ, ama cari açık, faiz ödemeleri, sıcak para ve borçlanma alabildiÄŸince artmaya devam etmiÅŸtir. Bugüne kadar özelleÅŸtirilen kuruluÅŸlardan 58,5 milyar dolar gelir elde edilmiÅŸ, 400 milyar doların üzerinde yeni borç alınmıştır ama bu paranın 300 milyar dolardan fazlası yalnızca borç faizine yani faiz lobisine ödenmiÅŸtir.
Bu dönemde özelleÅŸtirilen kurumlar, fabrikalar, satılan madenler, kullanıma açılan, talan edilen ormanlar, araziler, devredilen limanlar sonunda ekonomiye doÄŸrudan katkı saÄŸlayacak kamu iÅŸletmesi de kalmamıştır. Ekonomiyi rant ve faiz lobisine teslim eden yetkililer, ağır vergi yükünü ise vatandaÅŸlarımızın omuzlarına yüklemiÅŸtir.
Kıyılarımızın, doÄŸal güzelliklerimizin yok edilmesi pahasına inÅŸasına izin verilen otellere raÄŸmen, tatil turizminden kültür turizmine geçilememiÅŸ, bu nedenle cari açığı kapatması beklenen turizm gelirleri de yeterli ölçüde artmamıştır.
Ülke ekonomisi üretime, istihdama dayanmayan tüketime baÄŸlı bir büyümeye endekslenmiÅŸ, dolayısıyla da yurt dışından aldığımız malların tutarı sattığımız ürünlerin tutarını kat be kat aÅŸmıştır. Yanlış politikalar nedeniyle hem sahip olduÄŸumuz kaynaklar tüketilmiÅŸ, elimizden çıkmış hem de borçlarımız ve dışarıya bağımlılığımız artmıştır.
Üreten bir ülkede net yabancı sermaye çıkışı yaÅŸanmıyorsa cari açık kayda deÄŸer bir artış göstermez. Ancak Türkiye’de ekonominin her yıl büyüdüÄŸü iddia edilmesine raÄŸmen cari açık da sürekli artarak tehlikeli boyutlara gelmektedir.
Kısaca Türkiye, ithal ürünlerin iÅŸgali altında ürettiÄŸinden fazla tüketen, kazandığından fazlasını harcayan bir ülke haline gelmiÅŸtir. Elimizdeki kaynaklar memura, iÅŸçiye, emekliye, dar gelirliye harcanacağına yandaÅŸlara peÅŸkeÅŸ çekilmektedir. Üretim yerine tüketim özendirilerek, baÅŸka ülkelere kaynak aktarılmaktadır. ÖzelleÅŸtirme gelirleri ve yeni alınan borçlar, faiz lobisini mutlu etmektedir. Ülkemiz bir yılı daha zararla kapatmıştır. Bu kısır döngü kırılmadığı, ekonomi üretime, yatırıma, istihdama ve refaha yönlendirilmediÄŸi takdirde ülkemiz ekonomik olarak iÅŸgal altında kalmaya devam edecektir.
İsmail KONCUK
Genel BaÅŸkan