CUMHURÄ°YETÇÄ°LÄ°K
Cumhuriyetçilik, milli hakimiyete dayanan, çaÄŸdaÅŸ ve demokratik idareyi amaç edinen bir yönetim prensibidir
CUMHURÄ°YETÇÄ°LÄ°K
Cumhuriyetçilik, milli hakimiyete dayanan, çaÄŸdaÅŸ ve demokratik idareyi amaç edinen bir yönetim prensibidir. Bu ilke, devlet düzeni ve yönetiminde, belirli ÅŸahısların veya zümrelerin hakimiyetinin önlenmesi noktasında en saÄŸlam teminattır. Öyle ki, bu ilke yara aldığında, artık milletin gerçek "hakimiyeti"nden söz etmek mümkün olmaz.
" ...Cumhuriyetimiz öyle zannolunduÄŸu gibi zayıf deÄŸildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış deÄŸildir. Bunu istihsal (elde etmek) için mebzulen (çok) kan döktük. Her tarafa kırmızı kanımızı akıttık. Ä°cabında müessesatımızı müdafaa için lazım olanı yapmaya amadeyiz."
Atatürk, Milli Mücadele döneminde ve sonrasında, milletin hiçbir sınıra ve baskıcı uygulamaya baÄŸlı kalmadan, tam bağımsız bir yapıya sahip olmasını istemiÅŸ ve halk yönetimini savunmuÅŸtur. Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesini, 'milli hakimiyet' prensibi ile birleÅŸtirmiÅŸ ve "Hakimiyet Kayıtsız Åžartsız Milletindir" diyerek, bu düÅŸüncesini en açık bir biçimde ifade etmiÅŸtir.
CUMHURÄ°YET'Ä°N Ä°LANI
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923'te seçimlerin yenilenmesine karar vermiÅŸ ve yeni kurulan Meclis, Lozan'da elde edilen antlaÅŸmayı onaylamıştır. Bu antlaÅŸma ile yeni bir devlet de doÄŸmuÅŸtur. Lozan Barış AntlaÅŸması'nın kabulü ve 6 Ekim 1923'te Türk Ordusunun Ä°stanbul'a girmesi ile Türk vatanının bütünlüÄŸü gerçekleÅŸmiÅŸ ve böylece bir devir kapanmış ve yeni bir devir açılmıştır. Siyasal rejimin 23 Nisan 1920'den itibaren kaydettiÄŸi geliÅŸmelere uygun devlet ÅŸeklini bulmak da bir zorunluluk haline gelmiÅŸtir.
Ä°kinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 AÄŸustos 1923'te ilk toplantısını yapmıştır. 13 Ekim 1923'te Ankara BaÅŸkent ilan edilir. DüÅŸmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, Atatürk, uzun süredir düÅŸündüÄŸü ve tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya baÅŸlamıştır. Cumhuriyet'in Kabulü 25 Ekim 1923 günü geliÅŸen bir kabine bunalımı, Büyük Millet Meclisi'nde çalışma güçlüÄŸünü ortaya çıkardı. 28 Ekim 1923 günü akÅŸamına kadar kabine kurulamaması üzerine, Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa, Çankaya köÅŸkünde yemek sırasında arkadaÅŸlarına; "Yarın Cumhuriyet ilan edeceÄŸiz" diyerek görüÅŸünü açıklamıştır. 29 Ekim günü Halk Fırkası Meclis Grubunda, Bakanlar Kurulunun oluÅŸturulması konusunda tartışıldı. Sorun çözülemeyince, Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa'dan düÅŸüncelerini açıklaması istendi. Mustafa Kemal PaÅŸa, bunalımdan çıkış yolunu Anayasanın deÄŸiÅŸtirilmesi zorunluluÄŸu ile açıkladı. Cumhuriyetin ilanını hedefleyen tasarıyı da grubun bilgisine sundu.
Grupta cereyan eden uzun müzakereler sonunda, Cumhuriyetin ilanı kabul edildi. Parti Grubu'ndan sonra, Meclis toplanarak hazırlanan kanun tasarısını aynen kabul etti. "YaÅŸasın Cumhuriyet" sesleri arasında gece saat 20.30'da Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanı 1921 tarihli Anayasanın bazı maddelerinin deÄŸiÅŸtirilmesine dair 364 No.'lu Kanunun kabulü ile olmuÅŸtur. Bu kanunla, Anayasanın 1, 2 , 4, 10, 11 ve 12'nci maddeleri önemli ölçüde deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. Bu önemli deÄŸiÅŸiklikler, 29 Ekim günü yapılmış ve aynı gün, CumhurbaÅŸkanlığı seçimi yapılarak, Gazi Mustafa Kemal PaÅŸa oybirliÄŸiyle yeni Türk Devletinin ilk CumhurbaÅŸkanı seçilmiÅŸtir.
Cumhuriyet'in ilanından sonra ilk olarak, 1924 Anayasası'nın 1. Maddesine "Türkiye devleti bir Cumhuriyet'tir" hükmü konuldu. Daha sonra da, 1961 ve 1982 Anayasaları'nda bu hüküm korunmakla beraber, 1. Maddenin deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸi, deÄŸiÅŸtirilmesinin de önerilemeyeceÄŸi hükmü getirildi
Anayasalar ile korunma altına alınan ve milli hakimiyet anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan Cumhuriyet idaresinin önemi, Atatürk'ün ÅŸu sözlerinden de anlaşılmaktadır:
"Türk Milletinin tabiat ve ÅŸiarına (karakter ve adetlerine) en mutabık olan idare, Cumhuriyet idaresidir"
"Cumhuriyet, yüksek ahlaki deÄŸer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir."
"Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet ÅŸekli demektir."
Yine Atatürk'e göre, Cumhuriyet anlayışında, düÅŸünce serbestliÄŸi vazgeçilemeyecek prensiplerdendir.
"En büyük hakikatler ve terakkiler, fikirlerin serbest ortaya konması ve teati edilmesi ile meydana çıkar ve yükselir."
Atatürk, zorlu yollardan geçilerek ve çok kan kaybedilerek kurulan Cumhuriyet'in iç ve dış düÅŸmanlara karşı koruma ve kollama güvencesini de yine çok güvendiÄŸi Türk Milleti ve Türk Ordusuna bırakmıştır:
" Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki ÅŸeye güvenir. Biri millet kararı, diÄŸeri en üzücü ve güç ÅŸartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliÄŸini kazanan Ordumuzun kahramanlığı, bu iki ÅŸeye güvenir."
Atatürk, Türk Devletinin geleceÄŸinin teminatı olan ilkelere yönelik dış ve iç saldırılara, Türk Milletinin Cumhuriyet'ten aldığı güçle karşılık vereceÄŸini ÅŸu sözleriyle belirtmiÅŸtir:
" Temeli büyük Türk Milletinin ve onun kahraman evlatlarından mürekkep büyük Ordumuzun vicdanında akıl ve ÅŸuurunda teessüs (esaslanmış) etmiÅŸ olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem (ilham edilmiÅŸ) prensiplerimizin bir vücudun izalesi (yok edilmesi) ile haleldar (bozukluk) olabileceÄŸi zehabında bulunanlar, çok zayıf dimaÄŸlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyet'in adalet ve kudret pençesinde müstahak oldukları muameleye maruz kalmaktan baÅŸka nasipleri olamaz. Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar olacaktır. Ve Türk Milleti emniyet ve saadetini zamin prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir."
Atatürk ilkelerine baktığımızda, bu ilkelerin Türk'ün yüksek karakter ve seciyesine tam bir uyum gösterdiÄŸini görürüz. Mustafa Kemal, askeri görevleri ve katıldığı savaÅŸlar neticesinde, ülkesini ve insanlarını çok iyi gözlemlemiÅŸ; kendisinden önceki yöneticiler gibi, yapılmaya çalışılan yenilik hareketlerinde, ne ülke insanından uzak kalmış, ne de 'halkın üstünde' bir tavır takınmıştır. Türk Milletine inanan ve Türk'ün yüzyıllardır bastırılmış olan karakterini ortaya çıkaran Atatürk; bu inançla ilkelerini uygulamaya koymuÅŸ ve baÅŸarılı olmuÅŸtur. Atatürk bu durumu, ÅŸu sözleriyle anlatmıştır:
"ArkadaÅŸlar mazide, en büyük felaketleri ihzar (hazırlayan) eden bir mazide, çok derin mazilerde dahi, Türk Milletini benliÄŸinden çıkaran bir teÅŸkilat vardı ki, ona devlet ve hükümet teÅŸkilatı derlerdi. Millet, hükümet teÅŸkilatının zahiren esiri idi. Bu onun manzarai zahiriyesi (görünen manzarası) idi. Halbuki Türk, esaret kabul etmeyen bir Millettir, Türk Milleti esir olmamıştır.
Yalnız hükümet baÅŸka bir vaziyette kalmış, millet de hükümete bigane (yabancı) ve ondan müteneffir (nefret eder) bir vaziyette kalmıştır. Ä°ÅŸte bunun için çok felaketler oldu. Fakat bunların tecelliyatı maddiyesi (meydana geliÅŸleri) devlet, hükümet teÅŸkilatı üzerinde oldu. Mahvolan devletler idi ve devlet ölmüÅŸtür. Fakat Türk Milleti görüyorsunuz ki, daha kuvvetli, daha ÅŸerefli olarak yaÅŸamakta berdevamdır. Bugünkü hükümetimiz, teÅŸkilatı Devletimiz doÄŸrudan doÄŸruya milletin kendi kendine, kendiliÄŸinden yaptığı bir teÅŸkilatı devlet ve hükümettir ki, onun adı Cumhuriyet'tir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır... Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten gayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduÄŸunu tamamen anlamışlardır..."
CUMHURÄ°YET MARÅžI
Cumhuriyet, cumhuriyet, en güzel ÅŸey hürriyet
Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !
Gazimin sen en büyük yadigarısın bana
Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !
Dalgalansın her tarafta ÅŸanlı Türk'ün bayrağı
Korumaktır ve yüceltmek azmimiz bu toprağı !
Bu vatan hiç sensiz olmaz, ey güzel cumhuriyet
Milletim öyle demiÅŸtir ; ya ölüm, ya hürriyet !