TÜRKİYE KAMU-SEN’DE SEÇİM HEYECANI   


Türkiye Kamu-Sen'e baÄŸlı Türk Enerji-Sen, Türk Büro-Sen, Türk Diyanet Vakıf-Sen ve Türk Yerel Hizmet-Sen genel kurullarını yaparak güven tazelediler" />

TÜRKİYE KAMU-SEN
TÜRKİYE KAMU-SEN
TÜRKİYE KAMU-SEN
Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu
  • Anasayfa
  • Kurumsal
    • Türkiye Kamu-Sen
    • Yönetim Kurulumuz
    • İl Temsilcilerimiz
  • Haberler
    • Kamu-Sen
    • Ar-Ge
    • Kazanımlarımız
    • Genel Haberler
    • Sendikalardan
    • KVKK
  • Mevzuat
    • Kanunlar
    • Sendikal Mevzuat
    • Uluslararası SözleÅŸmeler
    • Yönetmelikler
    • Tüzük
  • ArÅŸiv
  • Sendikalarımız
    • Türk EÄŸitim Sen
    • Türk SaÄŸlık Sen
    • Türk Büro Sen
    • Türk Haber-Sen
    • Türk Yerel Hizmet Sen
    • Türk Kültür Sanat Sen
    • Türk İmar Sen
    • Türk. Tarım Orman Sen
    • Türk Ulaşım Sen
    • Türk Enerji Sen
    • Türk Diyanet-Vakıf Sen
  • Kamu-Sen TV
  • KVKK
  • İletiÅŸim
İlkeli, Kararlı ve Cesur Sendikacılığın Tek Adresi
TÜRKİYE KAMU-SEN’DE SEÇİM HEYECANI
  1. Arşiv 01-02-2005 3278 TKS Basın Bürosu
TÜRKİYE KAMU-SEN’DE SEÇİM HEYECANI
PaylaÅŸ twittle
  


Türkiye Kamu-Sen'e baÄŸlı Türk Enerji-Sen, Türk Büro-Sen, Türk Diyanet Vakıf-Sen ve Türk Yerel Hizmet-Sen genel kurullarını yaparak güven tazelediler
  


Türkiye Kamu-Sen'e baÄŸlı Türk Enerji-Sen, Türk Büro-Sen, Türk Diyanet Vakıf-Sen ve Türk Yerel Hizmet-Sen genel kurullarını yaparak güven tazelediler. 29-30 Ocak 2005 tarihleri arasında yapılan genel kurullarda Türk Enerji-Sen'de Bircan Akyıldız, Türk Büro-Sen'de Fahrettin YokuÅŸ, Türk Diyanet Vakıf-Sen'de Bilal Eser, Türk Kültür Sanat-Sen'de ise Hasan Hüseyin Yılmaz yeniden Genel BaÅŸkanlığa seçildiler. Türk Yerel Hizmet-Sen'de ise Mehmet Çengel Genel BaÅŸkanlık yarışında ipi önde göÄŸüsledi.
5-6 Åžubat 2005 tarihlerinde 5 sendika daha genel kurullarını tamamladıktan sonra Türkiye Kamu-Sen, 2005 Mart ayı başında genel kurulunu yapacak.

 


YAPILAN SEÇİMLERDE SENDİKALARIN YÖNETİM KURULLARINA ÅžU İSİMLER SEÇİLDİ:



TÜRK ENERJİ-SEN

Bircan AKYILDIZ
Basri AYDIN
Ahmet ÖZCAN
Necmettin PARLAK
Muzaffer DEMİR


TÜRK BÜRO-SEN

Fahrettin YOKUÅž
Sabahattin KAVLAK
Memduh ÖZER
Rahmi ERDEM
Bayram ÖZTÜRK
Osman EKSERT
Hüseyin ASLAN

TÜRK DİYANET VAKIF-SEN

Bilal ESER
Hazım Zeki SERGİ
Nuri ÜNAL
İbrahim BATUN
Ahmet GÜMÜÅž
Rüstem KURMAÇ
Muhammet AYDIN


TÜRK KÜLTÜR SANAT-SEN

Hasan Hüseyin YILMAZ
Åžeynan ÇELİK
Ömer Rıza KILIÇARSLAN
Hamdi DİNÇER
Fatih KORALTAN
İsmail EROĞLU
UÄŸur YILDIRIM


TÜRK YEREL HİZMET-SEN

Mehmet ÇENGEL
Mustafa ÅžENGÜL
Fikret BAYDOÄžAN
Ali YORGA
İlhan KOYUNCU


Yeniden Türk Enerji-Sen Genel BaÅŸkanlığı görevine seçilen Türkiye Kamu-Sen Genel BaÅŸkanı Bircan Akyıldız'ın sendikasının genel kurulunda yaptığı konuÅŸması ÅŸöyle:

Sendikamızın kuruluÅŸundan bu yana emeÄŸi geçen, Türkiye Kamu -Sen'in ve TÜRK ENERJİ-SENDİKASI'nın kurucuları; baÅŸta Sn. Ali Işıklar olmak üzere Sn. Harun Önder'e, Sn. Cengiz Öztürk'e, Sn. Abdullah Tatar'a, Sn. Bekir GedikoÄŸlu'na, Sn. H. Hüseyin AÄŸda'ya, Genel Merkez yöneticisi olarak, ÅŸube baÅŸkanı ve yönetim kurulu üyesi olarak, il, ilçe ve iÅŸyeri temsilcisi olarak görev yapmış olan gönül erlerine, ÅŸükranlarımı sunuyor, yine baÅŸta Sn. M. Zeki Ayhan olmak üzere hayatta olmayanlara Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığını somutlaÅŸtıran, bu devletin olmazsa olmaz unsurları olan, devleti adına vatandaşına, bütün olumsuzluklara raÄŸmen, kamu hizmetini en iyi ÅŸekilde sunmaya çalışan, ülkemizin her karış toprağında her türlü fitneyle mücadele eden tüm kamu çalışanlarını sevgiyle, saygıyla kucaklıyorum.

Asrın felaketi olarak ifade edilen ve 300 bine yakın insanın hayatını kaybettiÄŸi Tusunami Felaketi benzeri felaketlerin bir daha yaÅŸanmamasını diliyor, tüm insanlığı bu tür felaketlerden korumasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederken, tüm kamu çalışanlarını, bu bölgeye ulaÅŸtırılmak üzere baÅŸlatılan yardım kampanyalarına katılmaya davet ediyorum.
DeÄŸerli misafirler;
Son yıllarda, tüm dünyada; ama özellikle bazı bölgelerde terör olaylarında gözle görülür bir artış yaÅŸanmaktadır. Sanki ABD'ne yapılan 11 Eylül saldırısıyla baÅŸlayan, İstanbul'da sinagoglara yapılan bombalı saldırılarla devam eden, Irak, İran, Afganistan, Suriye, Türkiye gibi ülkeleri de içine alan geniÅŸ kapsamlı bir terör operasyonu için birileri tarafından düÄŸmeye basılmıştır. Olaylardaki bu artış, küreselleÅŸmenin acı sonuçlarından sadece bir tanesidir.

Dünyada üretilen enerjinin yüzde 80'ine ihtiyaç duyan küresel güçler için, gelecekteki en büyük sorun, su ve enerji problemi ile karşı karşıya kalma ihtimalidir. Gerek ABD, gerekse batılı diÄŸer ülkeler, dünyanın en zengin enerji kaynaklarına sahip olan OrtadoÄŸu ve Kafkasya'ya hakim olarak gelecekte yaÅŸaması muhtemel sorundan kurtulmayı amaçlamaktadır. Enerji kaynaklarına sahip olmak, aynı zamanda tüm dünyaya hakim olmak demektir. Bu durumda, dünyanın kontrol edilebilmesi için enerjiye, enerjiye sahip olabilmek için de OrtadoÄŸu'ya ihtiyaç vardır. Bu sebeplerden dolayı tüm emperyalist ülkeler uzun zamandan beri OrtadoÄŸu ve çevresinde, içerisine Türkiye'yi de dahil ederek hakimiyet planları kurmuÅŸlardır.

Bugün gitgide büyüyerek, İran'ı da içine alma eÄŸilimi gösteren sözde "terörle mücadele", emperyalist devletlerin su ve enerji kaynaklarının kontrol altına alınması operasyonundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu açıdan bakıldığında, bütün bu eylemlerin arkasında yatan hedefin içinde Türkiye'nin de olduÄŸunu görmek için, kahin olmaya gerek yoktur. Bu nedenle, OrtadoÄŸu böyle bir hain terör oyununun sahnesi olurken, ülkemiz de nasibini almıştır. Özellikle Sovyetler BirliÄŸi'nin çökmesiyle ülkemizde de oynanmaya çalışılan "terör" oyunu, devletimizin kararlı ve iradeli yaklaşımı sonucu bir süreliÄŸine bertaraf edilmiÅŸti. Ancak 2001 Eylül'ünden sonra, ABD'nin yanı başımızda konuÅŸlanmasıyla birlikte farklı ÅŸe-erde, ama aynı hedefte yeniden canlandırılmaya çalışılmaktadır. Ne yazık ki; bu gün, siyasi iradenin anlaşılmaz tavrı sonucu, ülkemiz artık bölgesine hakim olamaz, yanı başındaki soydaÅŸlarını dahi koruyamaz duruma düÅŸmüÅŸtür. Türkiye büyük ve güçlü bir devlettir. Güçlü devletler ise koruyucu ve kollayıcı olmak durumundadırlar. Oysa ÅŸu anda Irak'ta, sözde demokrasi ve özgürlük adına bir takım oyunlar sahnelenmekte ve soydaÅŸlarımız bu oyunun figüranları olarak heba edilmektedir. Irak'a sözde demokrasi getirmek isteyen güçler, Kerkük'te Türkmenleri yok etmek için her türlü faaliyet içine girmektedirler. Bölgeye sonradan getirilen göçmenlere oy kullandırılarak, Türkmenler yok sayılmakta ve demokrasi adına, insanlık adına büyük bir vahÅŸet ortaya konmaktadır. Bu vahÅŸetin ve adaletsizliÄŸin gölgesinde yapılacak olan seçimler tartışmalıdır ve meÅŸru deÄŸildir. Büyük Türkiye Cumhuriyeti'nin yetkililerini bu konuda daha duyarlı ve aktif olmaya çağırıyorum.

Bizler on binlerce vatan evladımızı teröre kurban vermiÅŸ bir millet olarak, tüm dünyada yaÅŸanmakta olan terörün, ne denli acı bir tecrübe olduÄŸunu gayet iyi biliyoruz. Ancak hiçbir terörist gurubun arkasında devlet gücü olmadan ayakta kalamayacağının da bilincindeyiz. Bazı devletler var ki; terör odaklarını destekleyerek baÅŸka ülkeler üzerindeki çıkarlarını korumaya, kontrollerini arttırmaya çalışıyorlar. Teröristlerin iddiaları, sözde yoksulluÄŸa, açlığa ve adaletsizliÄŸe karşı bir baÅŸkaldırı; ancak ne hikmetse ellerindeki silahların deÄŸeri on milyarlarca doları buluyor. Bu nedenle, 11 Eylül'le baÅŸlayan, Afganistan, Irak ve ÅŸimdi de İran'ı içine alarak gitgide büyüyen küresel terörün, devletlerin destekleri olmadan yaÅŸayamayacağı gerçeÄŸini bir kez daha belirtmek istiyorum. Teröristleri de bunları besleyen ülkeleri de lanetliyorum.

Türkiye'nin AB macerası 59. hükümetle beraber, traji - komik bir hikayeye dönüÅŸmüÅŸtür. Siyasi iradenin Avrupalılar karşısında takındığı ilkesiz tutum, Avrupa'nın ülkemiz üzerindeki iÅŸtahını iyice kabartmıştır. Avrupa BirliÄŸi'nin Türkiye'yi tam üye olarak arasında görmek istemediÄŸi, bu gün artık hepimizin malumudur. 17 Aralık kararları göstermiÅŸtir ki; yelkenleri Avrupa BirliÄŸi rüzgarlarıyla ÅŸiÅŸirilmiÅŸ Türkiye, küreselleÅŸme kasırgasının ortasına doÄŸru sürüklenmektedir. Ülkemiz, uçsuz bucaksız bir okyanusta yapayalnız ve korunaksız bırakılmak istenmektedir.

AB'nin olur olmaz her isteÄŸine "evet" denmekte, dış politikamız ABD'ye, iç politikamız AB'ye ve ekonomimiz de IMF'nin ellerine teslim edilmektedir. Görünen o ki; siyasi irade maç spikeri gibi, olayları anlatmaktan baÅŸka hiçbir ÅŸey yapmamaktadır.

Hatırlanacağı gibi, 17 Aralık 2004'te, 3 Ekim 2005 için Kıbrıs ÅŸartına baÄŸlı olarak bir müzakere tarihi alınmıştır. Bu zirveden çıkan sonuç, AB-Türkiye iliÅŸkilerinin tam üyelik dışında bambaÅŸka bir mecraya doÄŸru sürüklendiÄŸidir.

17 Aralık öncesi; olmazsa olmaz ÅŸartlarımız olan, adına kırmızı çizgiler dediÄŸimiz, Kıbrıs'ta taviz verilmeyeceÄŸi, serbest dolaşım hakkından vazgeçilmeyeceÄŸi, görüÅŸmelerin ucunun açık olamayacağı ve diÄŸer aday ülkelerden istenenlerin dışında farklı taleplerin kabul edilmeyeceÄŸi konularında, maalesef sonuç alınamamıştır. Kırmızı çizgilerimiz bir anda yok olmuÅŸtur. Nitekim bu tutum, bizleri ÅŸaşırtmamıştır. Zira, önce çizgiler çizip, sonra bu çizgileri silmek siyasi iradenin yeni yaptığı bir iÅŸ deÄŸildir.

Türkiye Kamu-Sen olarak, Avrupa ülkelerinin refah seviyesine ulaşılacak, milli birliÄŸimize zarar vermeyecek, egemenlik haklarımızı ortadan kaldırmayacak ve karşılıklı çıkarlarımızın olacağı bir birlikteliÄŸe karşı olmamız mümkün deÄŸildir.

Ancak, bugüne kadar ülkemize yapılan dayatmalar, çifte standartlar ve iki yüzlü anlayışlarla Türk Milleti aÅŸağılanmaktadır. Sanki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'yle alay edilmektedir. AB ülkeleri, ardı arkası kesilmeyen sınırsız taleplerde bulunmakta, Lozan'ı ortadan kaldırıp Sevr'i hortlatmanın peÅŸinde koÅŸmaktadırlar.

17 Aralık'ta kabul edilen kararlar sonrasında artık ülkemiz bu konuda inisiyatifi tamamen AB'ye bırakmış görünmektedir. Çünkü son zirve ile birlikte Avrupa BirliÄŸi'nin tüm dayatmalarının kabul edildiÄŸi beyan edilmiÅŸtir.

Bakınız AB'nin raporlarında neler var:

"Türkiye'de, Lozan'da kabul edilen gayrimüslim azınlıkların dışında yaklaşık 40 ayrı azınlık olduÄŸunu kabul edin. Alevileri de bu kapsamda azınlık olarak deÄŸerlendirin. Misyonerlik faaliyetlerine izin verin, misyoner vakıf ve derneklerin faaliyetlerine müdahale etmeyin. Ortodoks Kilisesi'ni ekümenlik olarak tanıyın."

"Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılması konusu da dahil olmak üzere, 1923 Lozan AntlaÅŸması kapsamında olsun olmasın, Müslüman olmayan tüm kesimlerin taleplerini yerine getirin. Azınlıklara Türkiye içinde bir kültürel özerklik verin. Abdullah Öcalan'ı bağımsız bir mahkemede yeniden yargılayın" diyorlar.

"Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının % 37'sini yasadışı bir biçimde iÅŸgal ediyorsunuz. Kıbrıs'taki iÅŸgalci askerlerinizi geri çekin. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ni, Kıbrıs'ın bütününü temsilen tanıyın. Güney Kıbrıs Rum kesimi ile Gümrük BirliÄŸi çerçevesinde ticaret yapın. Kıbrıs konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde açılan Loizidou benzeri, diÄŸer davaların sonuçlarını da kabul edin, tazminatlarını ödeyin."

"Petrol, doÄŸalgaz ve nükleer alanda, AB politikalarına uygun davranın. Çıkış noktası ülkenizde olan ve komÅŸu ülkelerde denize dökülen akarsularınızın kontrolünü uluslar arası bir konsorsiyuma bırakın. Türkiye, tüm dış politikasını AB'nin hedefleri doÄŸrultusunda yönlendirmelidir. Ermenistan sınır kapısını açın. Ermeni soykırımını tanıyın. Türkiye Devleti'nin kurulması öncesinde Ermeni azınlığın maruz kaldığı soykırımı kamuoyu önünde kabul edin" diyorlar. Ayrıca Ege sorununu Yunanistan'ın istekleri doÄŸrultusunda çözmemiz için de telkinde bulunuyorlar.

"Türkiye'nin üyelik süreci öncekilerden farklı olacaktır. Türkiye'nin üyeliÄŸi geçiÅŸ süreci ile birlikte 2025 yılından önce olamaz. Muhtemel göç akımını önlemek için geçiÅŸ süreci çok uzun tutulabilir. Türk vatandaÅŸlarının AB içinde serbest dolaşımı kalıcı olarak engellenecektir. Üyelik müzakerelerinde kararlar oy çokluÄŸu ile deÄŸil, oy birliÄŸi ile alınacaktır. Tarım, yapısal politikalar (kamu yönetimi, kamu personel rejimi, vs.) ve kiÅŸilerin serbest dolaşımına getirilecek kısıtlamalar kabul edilmezse görüÅŸmeler tıkanır."

"Her talebi yerine getirmiÅŸ olmanız önemli deÄŸil, AB'nin de bu üyeliÄŸi kabullenme süreci olacaktır. Bu nedenle müzakere süreci size baÄŸlı olmaksızın uzayabilir. Her yıl yeni siyasi taleplerle geleceÄŸiz. Kürtler'e, azınlıklara ve gayri Müslimlerin faaliyetlerinde yapılacak herhangi bir kısıtlama, müzakerelerin askıya alınmasına neden olacaktır. Konsey yeni standartlar belirleyerek, istediÄŸi zaman müzakereleri kapatabilir. Bu ÅŸartlar altında yine de; bütün isteklerimizi yapsanız bile, müzakereler sonunda AB üyeliÄŸiniz garanti olmayacaktır." diyorlar.

17 Aralık'ta Türk tarafının bayram havası içinde kabul ettiÄŸi bu ÅŸartlardan sonra artık Avrupa BirliÄŸi'nin astarı, yüzünden pahalıya mal olacaktır. Bu nedenle, Türkiye'nin kendisine Avrupa BirliÄŸi dışında bir rota çizmesi, hayati bir gereklilik halini almıştır. Türki Cumhuriyetleri de içine alacak ÅŸekilde geniÅŸletilmiÅŸ, merkezi Ankara olan bir Avrasya BirliÄŸi, Avrupa BirliÄŸi'nin alternatifi olarak Türkiye'nin önünde durmaktadır. EÄŸer Türkiye büyük düÅŸünürse, bunu baÅŸarabilecek güçtedir. Bu süreçten sonra, Avrupa BirliÄŸi'nin Türkiye'yi bu haliyle içine almayacağı açıklık kazanmıştır. Türkiye'nin önünde iki yol vardır. Ya bu günkü, üniter ve ulus-devlet yapısıyla kendine baÅŸka bir çaÄŸdaÅŸlaÅŸma yolu çizecek ve kardeÅŸ devletleri de yanına alarak tüm dünyaya örnek bir çaÄŸdaÅŸlaÅŸma gerçekleÅŸtirecek ya da AB'nin istediÄŸi yapısal dönüÅŸüme razı olarak federal bir yönetim anlayışı içinde, bölünmüÅŸ, egemenliÄŸini devretmiÅŸ, enerji kaynaklarını kaybetmiÅŸ bir ÅŸekilde, ucu görünmeyen, karanlık bir müzakere sürecine yelken açacaktır.

DeÄŸerli misafirler;
Avrupa BirliÄŸi projesi, Türkiye için yalnızca bir oluÅŸuma üyelik anlamı taşımamaktadır. Bu, aynı zamanda milletimiz ve devletimiz açısından tam anlamıyla yapısal, siyasal ve kültürel bir dönüÅŸüm sürecidir. Bu nedenle ülkemiz bir taraftan yapısal ve siyasal; diÄŸer taraftan da kültürel bir deÄŸiÅŸimin içine itilmektedir. Kültürel deÄŸiÅŸim içinde misyonerlik faaliyetlerinden, ahlaki deÄŸerlerimizin, bayramlarımızın, örf ve ananelerimizin yok edilmesine kadar pek çok konu mevcuttur. Siyasi iradenin birincil önceliÄŸi Avrupa BirliÄŸi olduÄŸu sürece, bu kültürel deÄŸiÅŸim, Avrupalı misyonerler aracılığıyla yapılırken, siyasi ve yasal zemin de bulmaya devam edecektir. Çünkü siyasi irade yolunu bu yönde çizmiÅŸtir. Bu geliÅŸme Türk Milleti için kabul edilebilir deÄŸildir. Siyasi iradeye bir kez daha seslenmek istiyorum: Kapatın artık ÅŸu AB dosyasını!

Yıllardan beri ülkemiz, gerek içeriden gerekse dışarıdan etkilerle, tehditlerle, bazı malum çevreler aracılığıyla yıpratılmış, kaynaklarımız ve deÄŸerlerimiz talan edilmiÅŸtir. Ancak; ne hikmetse hazırlanan her kanun tasarısı bu olumsuzlukların kaynağı olarak kamu kurumlarını ve kamu çalışanlarını göstermektedir. Kamu Yönetimi Reformu'nda, memleketimizin içinde bulunduÄŸu ekonomik ve idari sıkıntının nedeni kamu kuruluÅŸlarına ve kamusal yapılanmaya baÄŸlanmış, merkezi yönetim ilkesi ve idari yapılanmayla ilgili hayati öneme sahip ilkeler yok edilmek istenmiÅŸtir. Bankalardan hortumlanan, hayali ihracatlara, yolsuzluklara giden milyarlarca doların faturası devletin kurumlarına, dolayısıyla kamu çalışanlarına çıkarılmaktadır.

Kamu Personel Rejimi'nin deÄŸiÅŸtirilmesiyle de memurlar günah keçisi olarak cezalandırılmak ve tasfiye edilmek istenmektedir. BaÅŸta kamu yönetimi reformu tasarısı olmak üzere, yerel yönetimler yasası ve kamu personel reformu yasa tasarılarıyla hükümet, bir yandan yerelleÅŸme adı altında federal bir yapılanmanın önünü açarken diÄŸer yandan kamu çalışanlarının mevcut statüsünü deÄŸiÅŸtirmeye, memur güvencesini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Memur güvencesinin ortadan kaldırılmasının yolu da her yıl yenilenecek olan sözleÅŸmeli statüye geçiÅŸ olacaktır.

Bürokratik engellerin, kamu hizmetlerindeki kalitesizliÄŸin tek sorumlusu, memurlar olarak gösterilmektedir. Ancak kamu görevlilerinin içinde bulunduÄŸu ekonomik sıkıntılarından, kamu çalışanlarının arasındaki ücret adaletsizliÄŸinden, çalışma ÅŸartlarının yetersizliÄŸinden, insafsızca yapılan sürgün ve kıyımlardan bahsedilmemektedir.

Bu suçlamaların ardında yatan gerçek; halkımızda memura ve kamu çalışanına karşı nefret uyandırarak, devlet yapılanmasında gerçekleÅŸtirilmek istenen deÄŸiÅŸimin kolayca yapılabilmesi, baÅŸkanlık sistemi içinde, federal bir yapılanmanın saÄŸlanabilmesidir. Ancak; Türkiye Kamu-Sen olarak bizler, bu oyunların farkındayız ve var gücümüzle gerçekleri halkımıza anlatmaya devam edeceÄŸiz.

Söylenenlerin altında yatan gerçekleri gördüÄŸümüzde anlamakta güçlük çektiÄŸimiz olaylar, açıklık kazanıyor. Hükümet, devletin yapılanmasını deÄŸiÅŸtirmek için bahaneler arıyor. BaÅŸkanlık sisteminin gelmesi, ardından federatif bir yapıya zemin hazırlanması için "bürokratik oligarÅŸi" tanımı türetiliyor ve yapılamayan icraatların bahanesi olarak devlet memurları günah keçisi ilan ediliyor. Sanki siyasi iradenin iyi bir ÅŸeyler yapma gayreti varmış da, görünmeyen bir el onları engelliyormuÅŸ gibi bir hava yaratılıyor.

Ancak ne yazık ki; koparılan bu yaygaranın altından yine AB'ye uyum çıkmaktadır. Memurları ülkesinin sırtında bir kambur gibi göstermek isteyen zihniyet; memursuz bir Türkiye özlemiyle yanıp tutuÅŸan, her iÅŸin özel sektörce ve sözleÅŸmeli personeller tarafından gördürüldüÄŸü, iÅŸ güvencesinin ortadan kaldırıldığı, federal bir yapının hayalini kuran küresel sermayeye hizmet etmektedir. Bir tarafta küreselleÅŸme ve AB adı altında bu deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸüm süreci yaÅŸanmaktadır. DiÄŸer tarafta uluslar arası kuruluÅŸların ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda, devletimizin egemenlik alanlarını kemirmekte oldukları göze çarpmaktadır. Bu gün ülkemizde görmekte olduÄŸumuz bu sancılı dönüÅŸüm süreci de ulus ötesi güçler olan IMF, Dünya Bankası, Avrupa BirliÄŸi, TESEV gibi kuruluÅŸların baskılarıyla ortaya çıkmıştır. Ne acıdır ki; hükümetimiz bu baskıları defetme ve onurlu bir yönetim gösterebilme erdeminden uzak, teslimiyetçi bir yaklaşım içindedir.

Hükümetin bugün yapmak istediÄŸi ÅŸey; önce bir problem varmış gibi gösterdikleri devlet yapısını, küresel güçlerin isteÄŸi doÄŸrultusunda deÄŸiÅŸtirmektir. Nitekim Köy Hizmetleri'nin kapatılarak, görevlerinin yerel idarelere devredilmesi, yerelleÅŸmenin, ardından da federalizmin yolunu açacak giriÅŸimlerin sadece baÅŸlangıcıdır.

GeçtiÄŸimiz günlerde meclis gündemine taşınmış olan Bölgesel Kalkınma Ajansları, adından da anlaşılacağı gibi merkezi idareden bağımsız, yalnızca bölgesel özerklik gösteren birer kuruluÅŸ olarak hayata geçecektir. Bu ajanslar, mali olarak sorumlu, ancak idari açıdan bağımsız olacaklardır. Aynı zamanda, yol, su, kanalizasyon, çöp toplanması gibi faaliyetleri belediyelerden devralarak özel sektöre verebileceklerdir. Bölgesel Kalkınma Ajansları, AB'nin isteÄŸine uygun olarak, Türkiye'yi yönetim olarak bölgelere ayıracaktır.

Yerel yönetimlerin güçlendirilerek merkezden ayrılmasının ardından, kamu personel rejiminde yapılacak deÄŸiÅŸiklikle, planlanan dönüÅŸüm tamamlanmış olacaktır. Yeni personel rejimi sözleÅŸmeli statü esasına dayalı, memur güvencesini kaldıran yeni bir yapı getirecektir.

Bütün bunlarla beraber, asıl dikkat çeken konu, bu reform adı altında yürütülen, yeniden yapılanma faaliyetlerini yalnızca bir kiÅŸinin; baÅŸbakanlık müsteÅŸarının hazırlıyor ve yürütüyor olmasıdır. Öyle ki; bazı kuruluÅŸlarda yapılan düzenlemelerden, o kuruluÅŸun başındaki bakanın dahi haberi olmamaktadır. İşte siyasi irade, deÄŸiÅŸimi, toplumdan ve kendi içinden bu denli kopuk ve emri vaki ÅŸeklinde gerçekleÅŸtiriyor. Çünkü bu yapısal deÄŸiÅŸim, AB'nin emridir ve hükümet bu emirleri kendi bakanına dahi danışmadan yerine getirmektedir.

Toplumdan tepki çeken kanunlar, bir bütün olarak meclisten geçirilemeyince, siyasi irade bu kanunları parçalayarak yavaÅŸ yavaÅŸ yürürlüÄŸe koymaktadır. Bu ülkemiz açısından büyük bir tehlike demektir.

Son zamanlarda baÅŸbakan sık sık ekran karşısına geçip, dış politikayla, ekonomiyle ve ücretlerle ilgili konuÅŸmalar yapıyor. AkÅŸam saatlerinde ulusa sesleniÅŸ ÅŸeklinde yapılan bu konuÅŸmalar, adeta "uykudan önce, büyüklere masallar" ÅŸeklinde geçiyor. Sayın baÅŸbakan bu konuÅŸmalarında öyle güzel ÅŸeyler söylüyor ki sanırsınız, memleket güllük gülistanlık, iÅŸsizlik diye bir sorun kalmamış, ücretler her geçen gün yükseliyor, tüm çalışanlar halinden memnun, Irak diye bir sorunumuz yok, Kıbrıs meselesi halledilmiÅŸ... Bir çoÄŸumuz da akÅŸam, yorgunluÄŸun verdiÄŸi rehavetle uyuyup, bu vaadler ışığında pembe rüyalara dalıyoruz. Ancak sabah sokaÄŸa çıktığımızda, adeta dünya başımıza yıkılıyor, çünkü gerçeklerle karşılaşıyoruz. AkÅŸam, baÅŸbakanın halinden memnun olduÄŸunu söylediÄŸi memur, iÅŸçi, emekli, dar gelirli periÅŸan. İşsizlik resmi rakamlara göre yüzde 10'larda. Kredi kartı borçları artmış durumda. BaÅŸbakanın akÅŸam söyledikleri ile gerçekler arasında ak ile kara kadar fark var.

Son zamanlarda, her yandan memurlara saldırılmakta ve memurlarımız hak etmediÄŸi bir çok iftiraya maruz kalmaktadır. Bu saldırıların bilinçli olarak yapıldığını söylemeye gerek yoktur. GeçtiÄŸimiz günlerde TOBB BaÅŸkanı da 200 bin memurun yalnızca sicil ve özlük iÅŸleri ile meÅŸgul olduÄŸunu söyledi. Böyle bir ÅŸeyin gerçeÄŸi yansıtmadığını zaten tüm kamuoyu bilmektedir. Bu tür söylemlerle kamudaki verimsizliÄŸin hesabını, kamu çalışanlarına çıkarabileceÄŸini zanneden zihniyet yanılmaktadır. Çünkü tüm vatandaÅŸlarımız, memurlarımızın ne denli olumsuz koÅŸullarda, özveri ile çalıştığının bilincindedir. Bizler bu zihniyetin asıl amacının, memursuz bir Türkiye yaratmak olduÄŸunu da çok iyi biliyoruz.

Bu arada memurların piyasa ÅŸartlarına oranla daha iyi ücretler aldıklarına dair bir takım gerçeÄŸi yansıtmayan beyanlara ÅŸahit oluyoruz. Oysa resmi rakamlara göre bile 1990-2003 yılları arasında net memur maaÅŸları, kamu kesimi iÅŸçi ücretleri karşısında reel olarak yüzde 28 oranında erimiÅŸtir.

Kamu kesiminde ortalama net iÅŸçi ücretleri, ortalama memur maaşının 2,1 katıdır. İş gücü maliyeti açısından bakıldığında, kamuda bir iÅŸçi maliyetine 3 memur çalıştırılmaktadır.
1994-2004 yılları arasında ise, TÜFE artışları ile memur ücretleri kıyaslandığında, memur maaÅŸlarının 10 yıl içinde reel olarak yüzde 33 eridiÄŸi görülmektedir. Bununla birlikte, en düÅŸük ücret alan memurla en yüksek ücret alan arasında ek ödemeler ve yardımlar da eklenince 20 kat fark oluÅŸmaktadır. Çalışanlarımız üzerindeki vergi yükü, her geçen gün biraz daha artmış, artık dayanılamaz noktaya gelmiÅŸtir. 2001 yılında toplam gelir vergisinin yüzde 32.93'ünü üstlenen çalışanlar, 2002 yılında ülke genelindeki gelir vergisinin yüzde 36.77'sini, 2003 yılında da yüzde 38.37'sini ödemek durumunda kalmışlardır. OECD verileri de Türkiye'nin çalışanların ücretlerinde en fazla kesinti yapılan ülkeler arasında yer aldığını ortaya koymaktadır. OECD verilerine göre, Meksika'da çalışanlar için ortalama vergi oranı yüzde 4.4'de kalırken, bu oran Yunanistan'da yüzde 15.9, İrlanda'da 16.4, Japonya'da 17.4, İspanya'da 18.5, İsviçre'de 21.2, seviyesinde bulunuyor. Türkiye'de ise yüzde bu oran 29.7'dir.

Bütün bu gerçekler resmi verilerle sabitken, hala bazı kimselerin memur maaÅŸlarının yüksek olduÄŸunu söylemesi bizlere anlamlı gelmektedir. Oysa bu ülkenin vergi yükünü çekenler, her krizin, her afetin faturasını ödeyenler, memurlar ve çalışanlarımız olmuÅŸtur.

Memurlarımız bir taraftan her yıl eriyen maaÅŸlarıyla, her yıl artan vergi yüküyle hayat mücadelesi verirken bir taraftan da özelleÅŸtirmelerin etkisiyle iÅŸlerini kaybetmekte, gelirlerini kaybetmekte; emekliliÄŸe ve tayine zorlanmaktadır. ÖzelleÅŸtirmenin getirdiÄŸi olumsuzluklar yalnızca memurlarımızı deÄŸil, iÅŸçilerimizi de maÄŸdur etmektedir. ÖzelleÅŸtirmenin amacı verimliliÄŸini ve karlılığını yitirmiÅŸ olan kamu iÅŸletmelerinin özelleÅŸtirilerek, yeniden yapılandırılması ve ekonomiye kazandırılmasıdır. Oysa bu gün ülkemizdeki uygulama bunun aksine, karlı, verimli ve stratejik öneme sahip kuruluÅŸlarımızın maliyet fiyatının altında rakamlarla elden çıkarılması ÅŸeklinde olmaktadır. Bu durum hem devlet bütçesi açısından hem de özelleÅŸtirilen kuruluÅŸlarda çalışanlar için büyük bir sorun teÅŸkil etmektedir. Ayrıca; İsveç'te % 58, Almanya'da % 53, Hollanda'da % 47, İngiltere'de % 41, İtalya'da % 39, ABD'de % 32 olan ekonomideki kamu payı Türkiye'de % 20 iken hala verimli, kar eden ve stratejik kuruluÅŸlarımızın özelleÅŸtirilmeye çalışılması, hiç bir mantığa dayanmamaktadır.

Yıllardır yapılan plansız ve gerekçesiz özelleÅŸtirmeler sonucunda, pek çok çalışanımız iÅŸini kaybetti. Åžimdi ise SEKA kapatılmaya çalışılıyor. Tekel, Türk Telekom, Pektim, DSİ, TÜGSAÅž, TEDAÅž gibi deÄŸerlerimiz bir bir elden çıkarılmak, küresel sermayeye peÅŸkeÅŸ çekilmek isteniyor. Buraların özelleÅŸtirilmesiyle, binlerce çalışanımız daha iÅŸini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Bütün bunların yanı sıra DSİ, MTA, Elektrik İşleri Etüt İdaresi gibi kuruluÅŸlarda, çalışanlar adaletsiz ücret sisteminin pençesinde, aldıkları düÅŸük ücretlerle yaÅŸam mücadelesi vermekteler. TKİ, ETİKROM, ETİBAKIR, ETİALÜMİNYUM ve ETİGÜMÜÅž'de çalışanlarımızın maÄŸduriyetinin bilincindeyiz. Bunlar siyasi iradenin personel ve özelleÅŸtirme politikalarından kaynaklanan sorunlardır. Bizler var gücümüzle özelleÅŸtirmelerin karşısında, çalışanlarımızın yanında mücadelemizi sürdürüyoruz.

Artık küresel sermayenin deÄŸil, bu milletin evlatlarının kazanması için politikalar oluÅŸturmanın zamanı gelmiÅŸtir. Ancak siyasi irade bu politikaları oluÅŸturabilecek azim ve duyarlılıktan uzak bir görüntü çizmektedir.

Siyasi iradenin reform paketleri artık korku vermeye baÅŸlamıştır. Milletimiz öyle bir kıskaç içine alınmış ki, her reformun altından bir Avrupa BirliÄŸi ya da küresel sermaye oyunu çıkmaktadır. Toplumumuzun gündemini bir süredir meÅŸgul eden sosyal güvenlik reformu ve saÄŸlıkta dönüÅŸüm projesi de tuzaklarla dolu bir reform olarak karşımızda durmaktadır.

Hazırlanan reform paketiyle, çalışanların emeklilik yaşının yükseltilmesi, ödenen prim miktarının artması ve emekli aylıklarının da buna baÄŸlı olarak düÅŸürülmesi planlanıyor. 2005'ten itibaren sisteme giren tüm çalışanlar, emekli olabilmek için 9 bin gün prim ödemek zorunda olacak. BaÅŸka bir deyimle emeklilik için 25 yıl prim ödemek gerekecek. Yani bundan böyle emekli olmak hayal olacak.

Halen, yıllık bazda SSK ve BaÄŸ-Kur'da yüzde 2,6 ve Emekli Sandığı'nda yüzde 3 olan aylık baÄŸlama oranı, yeni sistemde yüzde 1,5'e kadar gerileyecek. Emekli maaÅŸları, mevcut sisteme göre yüzde 50'ye varan oranlarda azalacak.

SaÄŸlıkta DönüÅŸüm Projesi adı altında yürütülen devir ve finansman saÄŸlama politikaları ile de saÄŸlık hizmetlerinin ticari bir mala dönüÅŸtürülmesi, ödenen katkı paylarının artırılması planlanmaktadır. Bu deÄŸiÅŸim yoksulluÄŸu ve saÄŸlık maliyetlerini artıracaktır.

Devlet, saÄŸlık hizmeti üretmek yerine, daha büyük maliyetlerle piyasadan satın alacaktır.

Sosyal Güvenlikte öngörülen bu reformla, tüm haklar geriletilecek, yükümlülükler ise artırılarak sosyal güvenlik açıklarının yükü yine milletimize fatura edilecektir. Yani konu bedel ödemek olduÄŸunda, vatandaÅŸlarımız yine kaderiyle baÅŸ baÅŸa bırakılmıştır.

Türkiye Kamu-Sen olarak uzun bir süredir AB'ye üye ülkelerle çalışanlarımız arasındaki, demokratik ve ekonomik farklılıkları kamuoyu gündemine taşıdık. 17 Aralık'ta ortaya çıkan, Türklerin AB içinde serbest dolaşım hakkının kalıcı olarak kısıtlanması düÅŸüncesinin temelinde; sendikal ve sosyal haklardan mahrum, ucuz Türk iÅŸgücünün, Avrupa iÅŸ piyasasında yaratacağı olumsuz etki yatmaktadır. Bunun için, sendikal ve sosyal hakların, AB ve ILO'nun koyduÄŸu kurallar çerçevesinde düzenlenmesinin gerekliliÄŸini unutmamak gerekir.

Bütün bu gerçekler ışığında, 2004 yılında toplu görüÅŸme yerine toplu sözleÅŸme yapmak üzere hükümetle pazarlık masasına oturduk. Taleplerimizin önemli bir kısmı, kamu çalışanlarının ILO kuralları ve uluslar arası anlaÅŸmalar çerçevesinde grevli, toplu sözleÅŸmeli bir pazarlık hakkı ve siyaset yapabilme hakkı dahil, vatandaÅŸlık haklarının tamamını kullanabilmesi ile ilgiliydi.

Bu haklı taleplerimiz karşılıksız kalmadı ve toplu görüÅŸmelerde, taleplerimizin büyük çoÄŸunluÄŸu hükümet nezdinde kabul edildi. İmzalanan metinde memurlara, grev ve toplu sözleÅŸme hakkı verilmesinden, disiplin cezalarının affına kadar bir çok konuda hükümetin taahhütleri bulunmaktaydı.

Türkiye Kamu-Sen olarak; sorumlu sendikacılık anlayışımız gereÄŸi, mutabık kalınan konuların bir an önce hayata geçirilmesi için her türlü giriÅŸimde bulunduk. 1991 yılından sonra göreve baÅŸlayanların bir üst dereceye yükseltilmesi için gerekli yasal düzenleme yapılmıştır. Kamu görevlilerinin disiplin cezalarının affı konusu, meclis gündemine gelmiÅŸ bulunmaktadır.
Geçici görevlendirmeler, bir yıl içinde iki ayı geçemeyecek. Kamu kurum ve kuruluÅŸlarınca düzenlenecek genel eÄŸitim programlarında sendikal haklar ve insan hakları konularına yer verilecek. Sendikalı kamu çalışanlarına tanınan hak ve özgürlükler geniÅŸletilecek. Kadın memurlara hamilelikleri süresince ve süt izni boyunca gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilmeyecek. Kamu görevlileri, kadroları ve görevleri dışında bir baÅŸka iÅŸte çalıştırılmayacak. Bunlar ve benzeri daha pek çok konuda genelge hazırlandı ve bir buçuk aydan beri baÅŸbakanlık müsteÅŸarının imzasında bekliyor.

Åžimdi önümüzde, siyasi iradenin kabul ederek, yerine getirmeyi taahhüt ettiÄŸi yasal ve anayasal düzenlemeler var. Kamu çalışanlarının grevli, toplu sözleÅŸmeli sendikacılık yapabilmesinin önünü açacak olan bu deÄŸiÅŸikliklerin de bir an önce yapılmasını istiyoruz. Türkiye Kamu-Sen, bu konunun da sıkı bir takipçisi olacaktır. Hükümet söz vermiÅŸtir, imza altına almıştır. VerdiÄŸi sözü tutmasını bekliyoruz.

Memurlar kabul edilemez taleplerle siyasi iradenin karşısına çıkmıyor. Türkiye Kamu-Sen olarak bizler, memurlarımız adına huzurlu ve insan onuruna yaraşır bir yaÅŸam istiyoruz. Yani bunca yıldır ihmal edilmiÅŸ, hor görülmüÅŸ, haksızlığa uÄŸramış memurlarımıza, haklarının iade edilmesini istiyoruz. Harabeye dönmüÅŸ iÅŸ yerlerinde, soÄŸukta, sıcakta, afette, kısacası her türlü olumsuz ÅŸartta hizmet vermeye çalışan memurlarımızın çalışma ÅŸartlarının iyileÅŸtirilmesini istiyoruz. Memurun da vatandaÅŸ olduÄŸunun ve demokratik, siyasi ve ahlaki hakları olduÄŸunun unutulmamasını istiyoruz. Artık memurlarımızın yüzünün gülmesini, geleceÄŸe umutla bakabilmesini istiyoruz.

Bu taleplerin hiçbiri, topluma yansıtıldığı gibi, kabul edilemez, karşılanamaz talepler deÄŸildir. Ayrıca; huzurlu ve mutlu memurun topluma ve ekonomiye katacağı canlılığı da unutmamak gerekir. Toplum içinde moral motivasyonun artması, manevi deÄŸerlerin yükselmesi memurların refah ve mutluluÄŸu ile saÄŸlanabilir. İstediÄŸini elde etmiÅŸ, ekonomik ve sosyal seviyesi yükselmiÅŸ bir memurun verimliliÄŸi de, gördüÄŸü hizmetin kalitesi de artacaktır.

DeÄŸerli misafirler;
Bir milletin geleceÄŸi, o milletin kökleri ile ÅŸe-enir. Mazisinden, milli ve manevi deÄŸerlerinden koparılmış milletler ise yok olmaya mahkumdurlar. Bir milletin, sahip olduÄŸu bağımsız bir devleti varsa, varlığından bahsetmek mümkündür. Devleti somutlaÅŸtıran tek unsur ise memurdur. Ancak, Ülkemizde yaÅŸanmakta olan geliÅŸmeler; iÅŸ güvencesine sahip memur statüsünü ortadan kaldıracak zeminler oluÅŸturmaktadır. Devletinin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüÄŸünden asla taviz vermeyen Türkiye Kamu-Sen'in, böyle bir oldu bittiye seyirci kalması mümkün deÄŸildir.

Bu bakımdan; birlik ve beraberliÄŸimiz her zamankinden daha güçlü ve daha etkili olmak zorundadır.

Sevdası ile, mücadelesi ile "inanan insanların, bir aile Ocağı olan TÜRKİYE KAMU-SEN, her türlü fitne ve hileye raÄŸmen, bu tür uygulamaların karşısında her zaman dik durmasını bilecektir. Çünkü Türkiye Kamu-Sen, kamu çalışanlarının grevli, toplu sözleÅŸmeli, siyaset ve yönetime katılma haklarını içeren sendikal hakların kazanılması yolunda verdiÄŸi mücadelesinde gücünü; kuÅŸkusuz, milli ve manevi deÄŸerleri ile Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak ülküsüne sahip çıkan mazisi temiz hedeflerinden almaktadır.

Türkiye Kamu-Sen, yıllardır bunun mücadelesini vermektedir. Memurların hak ettiÄŸi yaÅŸamı saÄŸlamanın mücadelesini vermektedir ve davasında haklıdır. Bu nedenle de en büyüktür . Bundan sonra da büyük olmaya devam edecektir.

Haklı olduğumuza inanıyoruz ve mutlaka kazanacağız.

 

Geri
İleri
  • 1

Önceki Haber / Sonraki Haber
Genel BaÅŸkandan
Misafihanelerimiz
Kamu-Sen TV
Kampanyalar

Genel Haberler

KAMU PERSONELİ DANIŞMA KURULU TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ KAMU PERSONELİ DANIŞMA KURULU TOPLANTISI GERÇEKLEŞTİRİLDİ
30.09.2025
571
İNSANLIĞIN VİCDANI SUSTURULAMAZ İNSANLIĞIN VİCDANI SUSTURULAMAZ
25.09.2025
307
GAZZE'DE DEVAM EDEN KATLİAMA SON VERİLMELİDİR GAZZE'DE DEVAM EDEN KATLİAMA SON VERİLMELİDİR
16.09.2025
510
TBMM MİLLİ DAYANIÅžMA, KARDEÅžLİK VE DEMOKRASİ KOMİSYONU’NDA GÖRÜŞLERİMİZİ DİLE GETİRDİK TBMM MİLLİ DAYANIÅžMA, KARDEÅžLİK VE DEMOKRASİ KOMİSYONU’NDA GÖRÜŞLERÄ
11.09.2025
554
  • Kamu-Sen
  • Ar-Ge
  • Kazanımlarımız
  • Genel Haberler
  • Sendikalardan
  • KVKK

TÜRKİYE KAMU-SEN © 2025 Tüm Hakkı Saklıdır. Sitemizde bulunan içerikler kaynak belirtilmek suretiyle baÅŸka sitelerde yayınlanabilir.

Adres: Erzurum Mahallesi Talatpaşa Bulvarı No : 160 Kat:7 Çankaya-ANKARA
haber@kamusen.org.tr | Tel : +90 312 424 22 00