Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstiÅŸare Toplantısı, il temsilcilerimizin ve genel merkez yönetim kurulu üyelerimizin katılımıyla Ankara’da yapıldı" />
Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstiÅŸare Toplantısı, il temsilcilerimizin ve genel merkez yönetim kurulu üyelerimizin katılımıyla Ankara’da yapıldı Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstiÅŸare Toplantısı, il temsilcilerimizin ve genel merkez yönetim kurulu üyelerimizin katılımıyla Ankara’da yapıldı. YİK toplantısı baÅŸta Ulu Önder Atatürk olmak üzere tüm ÅŸehitlerimiz için saygı duruÅŸunun ardından İstiklal Marşı’nın okunmasıyla baÅŸladı. Toplantı, Türk SaÄŸlık-Sen Genel BaÅŸkanı Önder Kahveci’nin giriÅŸ konuÅŸmasıyla devam etti. Kahveci konuÅŸmasında ülkede bir dönüÅŸüm ve yeniden yapılanma sürecinin yaÅŸandığını hatırlatarak, kurumların teÅŸkilat yapısında gerçekleÅŸtirilen deÄŸiÅŸiklikler ve sosyal güvenlik kanunu gibi düzenlemelerle getirilen yeni hükümlerin kamu çalışanlarının haklarını gerilettiÄŸini belirtti. YaÅŸanan süreçte devletin memuru kavramının hükümet memuru kavramına dönüÅŸtüÄŸüne dikkat çeken Kahveci, bu yapılanların ardından memurun iÅŸ güvencesinin kaldırılmak istendiÄŸini söyleyerek memurları tehlikeye karşı uyardı. YİK Toplantısı’nın açılış konuÅŸmasını yapan Türkiye Kamu-Sen Genel BaÅŸkanı İsmail Koncuk da gündemdeki önemli konulara deÄŸindi. KonuÅŸmasının başında teÅŸkilata yönelik açıklamalarda bulunan Koncuk, önümüzdeki dönemde yetkili konfederasyon olmak için yoÄŸun bir çalışma programı içerisinde olacaklarını açıkladı. İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarını kınayarak konuÅŸmasına devam eden Genel BaÅŸkan, BOP Projesini deÄŸerlendirerek iktidarın dış politikada acziyet içerisinde olduÄŸunu belirtti ve ÅŸunları söyledi: “Çevremizde geliÅŸen olaylara bakıldığında BOP planının iÅŸletildiÄŸini ve Türkiye’nin de bu planın taÅŸeronu olduÄŸunu görüyoruz.Suriye’de yaÅŸananlar bizleri son derece üzmektedir. OrtadoÄŸu’ya demokrasi götürmek adına bizleri komÅŸularımızla savaÅŸ noktasına getiren iktidar, Filistin’deki katliama “one minute” demekten, baÅŸka bir ÅŸey yapamamıştır. Bilinmelidir ki, bizim için Filistin davası, insanlık tarihi boyunca süregelmiÅŸ bir mücadeleyi ifade eder. Filistin, bize “Kanla alınan bu topraklar parayla satılamaz” diyen Abdülhamit Han’ın hatırası, Kabe’den önceki Kıblegâhımız olması dolayısı ile de mukaddes emanetimizdir. Bu nedenle hain saldırılarda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı Müslüman kardeÅŸlerimize acil ÅŸifalar diliyoruz. DoÄŸu Türkistan, Arakan, Musul, Kerkük, Kırım, Hocalı, Kafkaslar, Bosna unutulmamalıdır. Siyasi iktidar, dış politikada acziyet içerisindedir.” Türkiye gündeminden hiç düÅŸmeyen terör olayları hakkında da açıklamalarda bulunan Koncuk, teröristlere verilen tavizlerin, terör örgütü sempatizanlarını cesaretlendirdiÄŸini belirtti. Kamu Personelinde deÄŸiÅŸiklik yapmak için bir takım giriÅŸimlerin olduÄŸunu hatırlatan İsmail Koncuk, bu deÄŸiÅŸikliklerle memurluk güvencesinin yok edilmek istendiÄŸini ve kamu çalışanlarına dayatılan deÄŸiÅŸikliÄŸin kabul edilebilir olmadığını vurguladı. Koncuk ÅŸunları söyledi: “Sözlük anlamıyla devlet, “ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaÅŸayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde, bir siyasi iktidar örgütlenmesidir. Yani devletin kurucu unsuru, egemenliktir. Egemenlik, ülke içinde tek meÅŸru güç kaynağı olmayı ifade ederken, ülke dışında da “bağımsız” olma anlamına gelmektedir.Devletin olmazsa olmazı, kurucu unsuru olan egemenlik ve bağımsızlık unsurunun; yani devlet otoritesinin ülke içinde ve dışında vücut bulmuÅŸ hali ise memurdur. Dolayısı ile bizler açısından memur; salt bir mesleki tanım olmaktan öteye, taşıdığı anlam itibarı ile devletin varlığının, egemenliÄŸinin ve bağımsızlığının ifadesidir. Kısaca kurum ve kurallar bütünü olarak tanımlanan devleti somutlaÅŸtıran tek unsur devlet memurudur.Bu nedenle devlet sistemi üzerinde yapılacak her türlü deÄŸiÅŸiklik ve dönüÅŸüm de öncelikli olarak “memur” kavramı üzerinde yapılan deÄŸiÅŸikliklerde kendisini göstermektedir. Siyasi iradelerin kamu yönetimi ve kamu personel rejimi konularındaki yaklaşımı, esas itibarı ile iktidarın “devlet” kurumuna bakışını da ortaya koymaktadır. Bu nedenle tüm devletler, kamu görevlilerini diÄŸer çalışanlardan ayrı tutarlar. İşe alınışları, iÅŸ güvenceleri, terfileri, sosyal güvenlik hakları, iÅŸten ayrılmaları ve ücretleri, diÄŸer çalışanlardan farklıdır. Memurluk güvencesi yok ediliyor; memurlar tasfiye edilmek isteniyor Koncuk, son dönemde ülkemizde yaÅŸanan memurluk kavramı tartışmalarına da deÄŸindi; “Devlete ve otoriteye karşı ideoloji besleyen güçler, devlete yapacakları saldırıları, memurlar üzerinden yapmaya baÅŸlamıştır. Devleti yıpratma emellerine, memuru yıpratarak ulaÅŸmak istemektedirler.Bu nedenle içinde bulunduÄŸumuz yüzyıl, sendikacılık kavramının ve anlamının deÄŸiÅŸtiÄŸi, sendikal mücadele alanının geniÅŸlediÄŸi bir süreci de beraberinde getirmiÅŸtir. Kamu personel rejiminin günün ÅŸartlarına uygun olmadığı açıktır.Ancak kamu personel sisteminde reform adı altında kamu görevlilerine dayatılan memurluk güvencesinden yoksun, sözleÅŸmeli statüde çalışma yapısı da kamu hizmetlerinin gerçekleri ile uyuÅŸmamaktadır. KüreselleÅŸme rüzgârıyla birlikte Türk devleti üzerinde yaratılmaya çalışılan tahribat ve deÄŸiÅŸimden bu noktada en fazla nasibini alan kesim de Türk memuru olmuÅŸtur. Son yıllarda, memurların iÅŸ güvencesinin ortadan kaldırılarak idari sözleÅŸmeli statüye geçirildiÄŸi, sendikal ve demokratik haklarının verilmediÄŸi, iÅŸçilerin de çaÄŸrı usulüne göre, esnek, kısmi zamanlı çalışma ÅŸartlarına göre istihdam edildiÄŸi bir yapı oluÅŸturma isteÄŸi ağırlık kazanmaya baÅŸlamıştır.Kamu hizmetlerine kar-zarar, müÅŸteri-satıcı gibi sermaye piyasası kavramları yerleÅŸtirilmeye çalışılmaktadır.Özellikle son 10 yılda kamuda istisnai olarak çalıştırılması planlanan sözleÅŸmeli kamu çalışanlarının sayısının sürekli artması, memurluk güvencesinin zayıflatılarak, devlet memuru kavramından, hükümet memuru kavramına geçiÅŸin ayak izlerini taşımaktadır. Son yıllarda gündeme gelen deÄŸiÅŸim talepleri, kamu çalışanlarının istihdamında belirleyici unsur olan, “ülkenin ve halkın ihtiyaçları” ilkesi yerine, “özelleÅŸtirme ve kamu hizmetlerini ticarileÅŸtirme” politikasına yönelik uygulamalar içermektedir. Özellikle iÅŸ güvencesinden yoksun 4-B ve insan haklarına aykırı bir biçimde hastalık, doÄŸum, evlenme, ölüm gibi izinlerin, tayin, terfi gibi hakların kısıtlandığı, 4-C statüsünde istihdamın kamuda yaygın haline dönüÅŸmesi son derece dikkat çekicidir. Kaldı ki, devletin asli ve sürekli görevleri arasında yer alan ve Anayasamızda da ifadesini bulan eÄŸitim ve saÄŸlık gibi sektörlerde güvencesiz ve geçici iÅŸçi çalıştırılması, devletin dönüÅŸtürülmesi projesi içinde önemli bir rol oynamaktadır.” TaÅŸeronlaÅŸma adı altında yapılan uygulamaların, amacından sapmış, kamuda talanın ve yandaÅŸlara kaynak aktarmanın yeni bir yolu olarak uygulanmaya baÅŸlandığını belirten Genel BaÅŸkan 10 yılda taÅŸeronlaÅŸma oranında yaÅŸanan artışa dikkat çekti: “TaÅŸeronlaÅŸmanın; çalışanlar açısından, sosyal güvencenin olmadığı, yarınının ne olacağı belli olamayan, hatta ücretini bile doÄŸru düzgün alamayan bir emek sömürüsü olduÄŸunu defalarca dile getirmiÅŸ olmamıza raÄŸmen, hiçbir tedbir almayan hükümet yüzünden devlet; iÅŸ saÄŸlığı ve güvenliÄŸi esaslarına uyulmayan, sendikalaÅŸmanın olmadığı, esnek çalışan, düÅŸük ücretli çalışanların hâkim olduÄŸu bir sisteme doÄŸru götürülmektedir. Süreçle ilgili olarak yaptığımız araÅŸtırmalara göre 2001 ile 2012 yılları arasında; Kamuda sözleÅŸmeli çalışanların sayısı %1438 oranında artmış ve 14 binden 214 bine yükselmiÅŸtir. TaÅŸeron iÅŸçilerinin sayısı %2831 oranında artarak 17 binden 498 bine ulaÅŸmıştır. Buna karşılık yine aynı dönemde güvenceli istihdam azalmış;KİT’lerde iÅŸ güvencesi ile çalışan personel sayısı 136 binden 64 bine gerilemiÅŸtir. KİT’lerde çalışan personel sayısındaki azalma %53’ler seviyesindedir. Yine güvenceli istihdam sayılabilecek kamu iÅŸçilerinin sayısı ise 2001 yılında 276 bin iken, bugün 156 bin dolayındadır. Kamuda çalışan iÅŸçi sayısındaki azalma %43’ü bulmuÅŸtur. Memur sayısı ise 2001 ile 2012 yılları arasında 1 milyon 642 binden 1 milyon 824 bine yükselmiÅŸtir. Ancak nüfustaki artış ve hizmet çeÅŸitliliÄŸinin artması hesaba katıldığında memurların sayıca artmış gibi görünmesine raÄŸmen hizmet verdiÄŸi vatandaÅŸ sayısının aynı kaldığı, dolayısıyla artış yaÅŸanmadığı görülecektir.” BüyükÅŸehir Belediyeleri Kanunu yasalaÅŸtı; ÅŸimdi sırada anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi vardır BüyükÅŸehir Belediye Kanunu hakkında da konuÅŸan Koncuk yasanın ülkemizi federalizme götürmek isteyenlerin ilk somut adımı olduÄŸunu vurguladı: “İleri demokrasiyi hayata geçireceklerini iddia edenler, il özel idarelerini, belde belediyelerini kapatarak, köyleri mahalleye çevirerek, binlerce çalışana zulmetti. Rant alanlarını geniÅŸletti. Belediyelerin sokakları otopark alanı olarak pazarlamasını, yol, su, elektrik hizmetlerinin saÄŸlanmasında belediyelerin vatandaÅŸtan katkı payı almasını, kısacası haracı yasal hale getirdi. Bizler vergileri evimize iÅŸ yerimize yol, su, elektrik hizmeti gelecek diye ödüyorduk. Åžimdi hem vergi ödeyeceÄŸiz hem de bu hizmetler için katkı payı adı altında haraç ödeyeceÄŸiz. Köylerin BüyükÅŸehirlere dahil edilmesi, yeni BüyükÅŸehirler kurulması orada yaÅŸayan vatandaÅŸlarımızı fazla sevindirmesin çünkü BüyükÅŸehir alanına dahil olan bölgelerde yaÅŸayan vatandaÅŸlarımız, emlak vergisini, taşıt vergisini, taşıt sigorta bedelini, elektrik ve su faturasını daha yüksek oranlarda ödüyor. Bundan sonra BaÅŸkanlık Sistemi ve Anayasanın ilk 3 maddesi, 66. maddesindeki Türklük tanımı ve 128. maddesindeki memur tanımının deÄŸiÅŸtirilmesi gelecektir.Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ve BaÅŸkanlık sistemi tartışmaları yakın gelecekte Türkiye’nin en temel tartışma konusu olacaktır. Bu tartışmaların altında yatan ise Federalizm arzusudur.” İsmail Koncuk bütçe rakamları ile ilgili çarpıcı tespitlerde de bulundu: “Memurlar, dar ve sabit gelirliler adına oldukça zor geçen bir yılı geride bırakmak üzereyiz. Tek taraflı olarak alınan ekonomik kararlar, hayatı vatandaÅŸlarımız için bir kabusa çevirmiÅŸ, ekonomik yaÅŸam üzerinde, izleri uzun yıllar silinemeyecek yaralar açmıştır. Avrupa’da topyekün büyük bir ekonomik kriz yaÅŸanıyor. Türkiye’de ise mutlu azınlık krizden zarar görmesin diye memurlarımız, emeklilerimiz, iÅŸçilerimiz, çiftçilerimiz, dul ve yetimlerimiz inim inim inletiliyor. Avrupa’da herkes ekonomik krizi hissediyor; Türkiye’de dar ve sabit gelirliler krizin yükünü sırtlanıyorlar. 2013 yılına iliÅŸkin Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı, TBMM gündeminde görüÅŸülüyor. Tasarıda 2012 yılında artan bütçe açığının ve tehlike sinyalleri veren cari açığın, yatırımların kısılması ve vergilerin artırılması yoluyla kapatılmaya çalışılacağı görülüyor. Öyle ki; 2013 yılı için enflasyon hedefinin %5,3 ve büyüme hedefinin %4 olarak belirlenmesine raÄŸmen toplam vergi gelirlerinin 279 milyar liradan 318 milyar liraya çıkması öngörülüyor. 2013 yılında vergi gelirlerine eklenmesi düÅŸünülen 39 milyar TL, ortalama %14’lük bir vergi artışı anlamına geliyor. Bütçe tasarısının dikkat çeken bir baÅŸka yönü ise 2013 yılındaki %4 büyüme ve %5,3’lük enflasyon hedefine raÄŸmen 2012 yılında 29 milyar TL olması beklenen kurumlar vergisinde önümüzdeki yıl için hiç artış öngörülmemiÅŸ olması. Tasarıya göre önümüzdeki yıl Türkiye’de %4’lük bir büyüme; tüm mal ve hizmet fiyatlarında %5,3 ve toplanacak tüm vergilerde %14’lük bir artış olacak ama büyük ÅŸirketlerin ödediÄŸi vergiler hiç artmayacak. Bu ekonomik beklentiler ışığında 2013 yılında büyük ÅŸirketlerden yeni vergi alınmayacağı ortaya çıkıyor. Buna göre mutlu azınlık, vergi artışlarından etkilenmeyecek. Zaten Tasarıda dolaylı vergi olarak adlandırılan Özel Tüketim Vergisi tahsilâtının %16,9’luk bir artışla 71 milyar liradan 83 milyar liraya; KDV tahsilâtının da %18,3’lük bir artışla 82 milyar liradan 97 milyar liraya çıkacağının hesaplanması, 2013 bütçesinin gelir kalemlerinin yeni dolaylı vergiler yoluyla dar ve sabit gelirlilerden karşılanacağını gözler önüne seriyor. 2013 yılında yatırım harcamalarının ise 34 milyar TL’den 33 milyar TL’ye düÅŸecek olması ise, önümüzdeki yılın iÅŸsizlerimize yeni umutlar ve iÅŸ kapıları açmayacağının bir iÅŸareti olarak karşımızda duruyor. Yani külfeti vatandaÅŸa yükleyenler, nimeti mutlu azınlığa servis etmeye devam ediyorlar. Herkesten kazancı oranında vergi toplayarak, adil bir gelir dağılımı saÄŸlamakla yükümlü olan iktidar, çok kazanandan hiç vergi almayarak yeni bir adaletsizliÄŸe imza atmaktadır. 2013 yılında Türkiye’nin %4 büyüyeceÄŸi düÅŸünülüyorsa, büyük ÅŸirketlerden alınacak Kurumlar Vergisi tahsilâtı neden aynı kalacaktır? Yetkililer bu mantıksızlığı izah etmek durumundadır. 2013 yılı bütçesinde memur, iÅŸçi, emekli, dul, yetim, gazi, ÅŸehit yakını gibi dar ve sabit gelirli vatandaÅŸlara ayrılan ödenek, toplam milli gelirin yalnızca %7,1’idir. Milli Gelirin %92,9’unu mutlu azınlığa peÅŸkeÅŸ çekmek, hangi adaletle baÄŸdaÅŸmaktadır? ÖTV ve KDV’ye %18 artış öngörüp, yatırımları azaltmak, sürekli garip gurebadan bahsedenlere hiç yakışmamaktadır. Görülüyor ki; bugüne kadar ekonomik büyümeden dar ve sabit gelirlilere pay vermeyen AKP iktidarı, 2013 yılında da mutlu azınlık için çalışacak, halkın sırtına binmeye devam edecektir. Memurlarımızın maaşı her geçen gün enflasyon karşısında erimektedir Ülkemizde ekonomi alanında alınan tedbirlerin tamamı, iÅŸ adamlarını ekonomik krizlere karşı güçlendirmeye yöneliktir. Yetkililer, iÅŸ adamlarının ekonomik krizlerden zarar görmesini önlemek için iÅŸten çıkarmayı kolaylaÅŸtıracak, kıdem tazminatlarını kaldıracak, iÅŸ güvencesini yok edecek, sosyal güvenlik haklarını zayıflatacak, iÅŸverenlerden alınan vergileri azaltacak tedbirleri içeren kanunlar hazırlamışlardır. Bu arada dar ve sabit gelirli vatandaÅŸlarımız için hiçbir tedbir alınmamıştır. ÖzelleÅŸtirmeler bütün hızıyla devam etmekte, sıcak paraya ve borçlanmaya dayalı ekonomik uygulamalar sürdürülmektedir. Çalışanlara gerçek anlamda zam yapılmamakta, vatandaÅŸlarımızın alım gücü günden güne düÅŸürülmektedir. 2002-2012 yılları arasında, zorunlu harcama kalemleri ile memur maaÅŸları kıyaslandığında, memur maaÅŸlarının 10 yıl içinde reel olarak yüzde 40 eridiÄŸi görülmektedir. Öyle ki; Ekim ayları itibarı ile son bir yıl içinde tavuk eti %17, kuru fasulye %19, barbunya %20, nohut %15, mandalina %16, limon %47, kavun %31, ekmek %14, elektrik %21, doÄŸalgaz %28, kömür %18, odun %22, benzin %12, mazot %14 zamlanmıştır. Ama bir yıllık enflasyonun %7,8 olduÄŸu iddia edilmektedir.Enflasyon ne kadar düÅŸerse düÅŸsün görülmektedir ki, halkımızın alım gücü günden güne azalmaktadır. Buna baÄŸlı olarak, tüketicinin piyasalara olan güveni sarsılmakta, satışlar azalmakta, kapasite kullanım oranları düÅŸmektedir.Bu duruma karşı bir türlü alınmak istenmeyen tedbirler sonucunda iç piyasalar daralmış, esnaf kolay kredi, vergi affı, prim teÅŸviki gibi uygulamalara raÄŸmen bir bir kepenk kapatmıştır. Çalışanların milli gelirden aldıkları pay, son 10 yılda %6,6’dan %5,7’ye gerilemiÅŸtir. Bu da her yıl çalışanların hakkı olan yaklaşık 7,5 milyar dolarlık kaynağın mutlu azınlığa aktarılması anlamına gelmektedir. Dünyada ekonomik büyüklük olarak 17. sırada olan Türkiye, OECD içinde gelir dağılımı en bozuk ikinci ülke konumundadır. Yani zenginlik paylaşılmadığı zaman hiç bir anlam ifade etmiyor, bir tarafta lüks içinde yaÅŸayanlar varken diÄŸer tarafta fakirlik içinde kıvranan millet inim inim inliyor. Memur maaÅŸlarına %4+4 zam yaparken elleri titreyenlerin, bu gerçekler karşısında vicdanları rahat mıdır? İşte Türkiye Kamu-Sen’in yıllardır anlatmaya çalıştığı ve yetkilileri uyardığı acı gerçek budur. Ülkemizde ekonomik durumun hala iyi olduÄŸunu iddia eden varsa duruma bir de resmi olarak 2,5 milyona dayanmış iÅŸsizlerimiz, hayat pahalılığı karşısında ezilen iÅŸçilerimiz, hakkını ararken biber gazına maruz bırakılan özelleÅŸtirme maÄŸdurları, açlıkla pençeleÅŸen emekli, dul, yetim; soruÅŸturmaya tabi tutulan, sürülen, hakarete uÄŸrayan memurlarımızla, bunların ailelerinin gözünden bakmalarını tavsiye ediyoruz. Bakanların memurlarla ilgili açıklamaları AKP’nin bazı bakanları da memurlara saldırma modasına uymuÅŸtur. Önce Maliye Bakanı Mehmet ÅžimÅŸek, bütçedeki açığın sorumlusu olarak memur maaşına yapılan zamları ve yeni öÄŸretmen atamalarını göstermiÅŸ ardından da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bütçenin üçte ikisinin memurlara ve emeklilere gittiÄŸini söylemiÅŸtir. Bu açıklamalar insafsızcadır ve gerçeÄŸi yansıtmamaktadır. Ekonomide yapılan yanlış hesaplar, dış politikadaki zafiyetlerin dış ticarete yansıması, komÅŸu ülkelerle ticaretin kesilmesi, iç piyasalardaki durgunluk ülkeyi yönetemeyenlerin beceriksizliÄŸinden kaynaklanmıştır. Bütçedeki giderleri hesaplarken memurlara ödenen maaÅŸları yük olarak gören anlayış, bütçedeki vergi gelirlerinin yarısından fazlasının ücretlilerden, dolayısıyla kamu çalışanlarından alındığını neden görmezden gelmektedir. Öyle ki; 2012 yılında toplanacak 57 milyar TL dolayındaki gelir vergisinin yüzde 55’ini çalışanlar ödeyecektir. Kasım ayı itibarı ile kamu çalışanlarının tamamı bir üst vergi dilimine yükseldiÄŸi için ödediÄŸi vergi miktarı, aldığı maaÅŸ zammını geçecek, maaÅŸları düÅŸecektir. Ücretli çalışanların ödediÄŸi vergi; sanayicinin, tüccarın, bakkalın, marketin, manavın, berberin, diÄŸer esnafın, çiftçinin, balıkçının, avukatın, doktorun, diÅŸ hekiminin, mali müÅŸavirin, mühendisin, mimarın, konutundan ya da iÅŸyerinden kira geliri elde edenlerin, mevduat faizi, repo faizi ya da hazine bonosu faizi elde eden rantiyecilerin, ÅŸirketlere ortaklığı nedeniyle kâr payı alan, hisse senedi alım satım kazancı elde edenlerin tamamının ödediÄŸi verginin toplamından kat kat fazladır. Otomobili olan ÅŸirket sahibi, mutlu azınlık mensubu, otomobilin tüm giderlerini masraf yazıp, vergiden düÅŸebiliyor. Otomobili olan memur, giderlerinin tamamını cebinden karşılıyor. Mutlu azınlık, lokantada yemek yiyor ve iÅŸ yemeÄŸi diyerek, masraf yazabiliyor. UçaÄŸa, otobüse, trene biniyor, otelde yatıyor, bunları da masraf yazıp, vergiden düÅŸebiliyor. Memur, vergi ödüyor. Bazılarının eÅŸ ve çocuklarına aldığı otomobiller dahi ÅŸirkete kaydediliyor. Tüm giderleri, vergiden düÅŸülüyor. Memur, vergi ödüyor. Kıyafetler, hediyelik eÅŸyalar, eÅŸantiyon gösterilip vergiden düÅŸülüyor. Bilgisayar, kırtasiye vergiden düÅŸülüyor. Memur vergi ödüyor. Memurlara %4+4 zammı bütün sorunların kaynağı olarak gören yetkililer, bir kalemde vergileri %11,7 artırarak, verdikleri zammı fazlasıyla geri almıştır. Herkesten geliri oranında vergi toplamak zorunda olanlar; dar gelirlilerin kredi kartına borçlanarak yaptığı zorunlu alışveriÅŸten yani olmayan paradan vergi alıyor. Bütçenin bütün yükünü memurlar ve dar ve sabit gelirliler çekerken, yaÅŸanan baÅŸarısızlığın nedeni olarak bu kesimi göstermek, en hafif tabiriyle insafsızlıktır. Milyonlarca gencimiz, çocuÄŸumuz öÄŸretmen yetersizliÄŸi yüzünden yetersiz eÄŸitim görmekteyken, bütçe açıklarını öÄŸretmen atamalarına ve memur maaÅŸ zamlarına baÄŸlayan anlayışı kınıyoruz. Bu ülke memura reva görülen %4+4’lük zamla mı batacak? Bütçe dengesi 30 bin öÄŸretmen atamasıyla mı ÅŸaÅŸacak? “Devletin malı deniz” anlayışıyla, milyonlarca lira bedel ödeyip kendi rahatları için lojman binaları satın alan, kamunun kaynaklarını kendileri adına kullanırken son derece bonkör davrananlar, 33 milyar TL’yi bulan bütçe açığının nedenini, vermeden geri aldıkları %4+4’lük zamda arayacaklarına, 60 milyar dolarlık cari açığın nasıl oluÅŸtuÄŸunu sorgulamak zorundadır. Bu yıl toplanması planlanan 280 milyar TL’lik verginin en az 60 milyar TL’si memurların cebinden çıkacak, memurlara verilen paranın yüzde 70’i çeÅŸitli yollarla yeniden bütçeye dönecektir. Bütün gerçekler ortada dururken memur maaÅŸlarına yapılan artışın bütçeye getirdiÄŸi yük, yıllık 6-7 milyar TL’yi bile bulmazken, 33 milyar TL’lik bütçe açığının, 60 milyar dolarlık cari açığın sebebinin öÄŸretmen atamaları ve memurlar olduÄŸunu söylemek hesap bilmezlikten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bu anlayışın geçmiÅŸte, “ÖÄŸrenciler olmasaydı Milli EÄŸitim Bakanlığını ne güzel yönetirdim.” diyen anlayıştan bir farkı var mıdır? Ne yazık ki; bugün de “ÖÄŸretmenler ve memurlar olmasaydı bütçeyi ne güzel yönetirdim.” diyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Genel BaÅŸkan konuÅŸmasında konfederasyon olarak memurların haklarını korumak için her türlü meÅŸru eylemi yapmaya hazır olduklarını bir kez daha hatırlatarak, 2012 yılında Türkiye Kamu-Sen’in üye sayısının 394 binden 420 binlere ulaÅŸtığını belirtti. “Her ÅŸeye raÄŸmen yolumuza büyüyerek devam ediyoruz” diyen Koncuk, sözlerini ÅŸöyle tamamladı: “Milleti yücelten, o milletin kurduÄŸu erdemli devlettir. Devlet hizmetini milletine sunan tek unsur ise memurdur. Görülüyor ki; ülkemizde yaÅŸanmakta olan geliÅŸmeler ne yazık ki; bilinen memur statüsünü yıpratmaya yöneliktir. Devletinin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüÄŸünden asla taviz vermeyen Türkiye Kamu-Sen’in, böyle bir geliÅŸmeyi onaylaması mümkün deÄŸildir.Bizler, yüzlerce yıldır, batı emperyalizminin doÄŸunun zenginliklerini ele geçirmek için yaptığı saldırılara göÄŸüs germiÅŸ, kahraman bir milletin evlatlarıyız. Bugün de bu güçler ekonomik, sosyal, siyasal, askeri ve teknolojik bütün silahları ile içimizdeki ve dışımızdaki iÅŸbirlikçileri ile devletimize ve milletimize karşı bir saldırı içindedir. Zor bir dönemden geçmekteyiz ama asla ümitsiz deÄŸiliz. Birlik, beraberlik ve kardeÅŸlik içinde bugünlerden, mutlu, müreffeh yarınlara çıkacağımızdan kimsenin ÅŸüphesi olmamalıdır. Türkiye Kamu-Sen olarak son derece önemli görevlerimiz var. Bu görevlerin başında, devletimizin bölünmez bütünlüÄŸünün bozulmasına yönelik yapılacak her türlü müdahaleye karşı koymak gelmektedir.İşte bizim yürüttüÄŸümüz mücadele, Türk milletinin ve Türk devletinin varlık mücadelesidir.Tekrar ilan etmek istiyoruz ki; “önce ülkem ve milletim” diyen herkes Türkiye Kamu-Sen’in can yoldaşıdır. Bizi sorumlu hareket etmeye sevk eden de; üzerimizde oynanan oyunlar da bu sevgiler yumağının büyüklüÄŸündendir. Bu bakımdan; birlik ve beraberliÄŸimiz her zamankinden daha güçlü ve daha etkili olmak zorundadır. Türk memurunun yıllardır yapılan haksızlıklara, çiÄŸnenen hukuka ve yok sayılan deÄŸerlerine karşı verecek bir cevabı elbette vardır. Memurumuzun bu cevabı, sorunlarımızı görmezden gelen, adalet duygusunu kaybedenler için can yakıcı ve elem verici olacaktır.” Genel BaÅŸkan’ın konuÅŸmasının ardından Türk Tarım-Sen Genel BaÅŸkanı Ahmet Demirci konfederasyonların üye sayılarının karşılaÅŸtırmasının ve gelecek projeksiyonlarının yer aldığı bir sunum yaptı. Sunumun ardından Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcileri söz alarak, önümüzdeki dönemle ilgili olarak görüÅŸ, öneri ve eleÅŸtirilerini dile getrdiler. İstiÅŸare toplantısında söz alarak görüÅŸlerini dile getiren il temsilcilerimiz sırasıyla ÅŸu ÅŸekilde : Mehmet Karabekir-Kütahya İl Temsilcisi Ali Benli- Kayseri İl Temsilcisi Åžemsettin AÄŸar- Adıyaman İl Temsilcisi Sadi EriÅŸ- Konya İl Temsilcisi Bahattin Biçer- Mardin İl Temsilcisi Rıdvan Naci Devli- Aydın İl Temsilcisi Nebi Yay-İzmir İl Temsilcisi Ülfettin Yalın- Çanakkale İl Temsilcisi CoÅŸkun Dilber-Trabzon İl Temsilcisi UÄŸur Özer-Artvin İl Temsilcisi Kamil Köse-Adana İl Temsilcisi Tevabil Akıncı-Mersin İl Temsilcisi Bekir Avan-Gaziantep İl Temsilcisi Hilmi Åžanlı-Bursa İl Temsilcisi adına temsilen Türk Diyanet Vakıf-Sen ÅŸube baÅŸkanı Mustafa Genç-Manisa İl Temsilcisi Metin MemiÅŸ- Çankırı İl Temsilcisi Ahmet Gürten-UÅŸak İl Temsilcisi Yapılan konuÅŸmaların ardından tekrar kürsüye gelen Genel BaÅŸkan İsmail Koncuk, istiÅŸare toplantısının genel bir deÄŸerlendirmesini yaptıktan sonra toplantı sona erdi. Türkiye Kamu-Sen Yüksek İstiÅŸare Toplantısı Sonuç Bildirgesi, il temsilcilerinin komisyona sundukları raporların derlenmesi ve deÄŸerlendirilmesinin ardından kamuoyuna açıklanacak. Toplantıda Türk SaÄŸlık-Sen Genel BaÅŸkanı Önder Kahveci, Türk Büro-Sen Genel BaÅŸkanı Fahrettin YokuÅŸ, Türk Diyanet Vakıf-Sen Genel BaÅŸkanı Nuri Ünal, Türk İmar-Sen Genel BaÅŸkanı Necati Alsancak, Türk Tarım Orman-Sen Genel BaÅŸkanı Ahmet Demirci, Türk Enerji-Sen Genel BaÅŸkanı Celal Karapınar, Türk Haber-Sen Genel BaÅŸkanı İsmail Karadavut, Türk Ulaşım-Sen Genel BaÅŸkanı Nazmi Güzel, Türk Kültür Sanat-Sen Genel BaÅŸkanı Hasan Hüseyin Yılmaz, Türk Emekli-Sen Genel BaÅŸkanı Osman Özdenir ve sendika genel merkezlerinin yönetim kurulu üyeleri de hazır bulundu.
PaylaÅŸ
twittle