8. Dönem Toplu Sözleşme öncesi Türkiye Kamu-Sen olarak taleplerimizi basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladık.
Genel Başkanımız Önder Kahveci
başta olmak üzere, sendikalarımızın Genel Başkanları, Genel Merkez
Yöneticilerimiz ve basın mensuplarının katılımlarıyla gerçekleştirdiğimiz
toplantımızda;
* Geçmiş dönemlerde yaşanan
kayıpların telafisi için tüm memur ve emeklilere 7500 TL seyyanen zam,
* 2026 yılının ilk altı aylık
dilimi için %30; ikinci altı aylık dilimi için %20, Ayrıca ocak ayından
itibaren verilen zammın üzerine %10 refah payı talep ediyoruz.
* 2027 yılı için ise ocak ve
temmuz aylarında %20+%10 artış, yine ocak ayında yapılacak zammın üzerine %10
oranında refah payı,
* Enflasyon farkının ise TÜFE’nin
maaşlara yapılan oransal artışların üzerine çıktığı aydan itibaren ödenmesi,
Temel mali taleplerimiz;
* 2026 yılının tamamı için en
düşük dereceli memur için refah payı dahil kümülatif %92,3; ortalama %88,6,
* 2027 yılının tamamında ise
refah payı dahil tüm maaşlara %45,2 zam,
Mali taleplerimizin
karşılanması durumunda;
* Bugün 44 bin 47 lira düzeyinde
olan 15’in 1’indeki en düşük dereceli memur maaşı 2026 yılı sonunda 84 bin 704
liraya; 2027 yılı sonunda 122 bin 991 liraya;
* 53 bin 579 lira düzeyinde olan
ortalama memur maaşı ise 2026’da 101 bin 60 liraya; 2027’de de 146 bin 740
liraya çıkacaktır.
* Önümüzdeki yıl için en düşük
memur maaşına 40 bin 657 lira, ortalama memur maaşları için ise 47 bin 481 lira
zam istedik.
Ayrıca,
* Büyükşehirlerde görev yapan
kamu çalışanlarına büyükşehir tazminatı,
* Evi olmayan ve kirada oturan
kamu görevlilerine kira yardımı,
* Evlenecek kamu görevlilerine
evlenme yardımı,
* Isınma yardımı,
* Yiyecek yardımı,
* Giyim yardımı,
* Çocuk bakım ödeneği,
Bayram ikramiyesi gibi sosyal yardım ve destek ödemeleri ile
kamu çalışanlarının mali ve özlük haklarının günün gereklerine ve insan onuruna
yaraşır bir hayat seviyesine yükseltilmesi yönünde taleplerimiz bulunuyor.
Genel Başkan Önder Kahveci basın toplantısında;
“Kamu görevlilerinin ve
emeklilerinin 2026 ve 2027 yıllarında alacakları maaş zamlarının, sosyal ve
özlük haklarının belirleneceği 8. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmeleri 1 Ağustos Cuma
günü başlayacaktır.
Geçmişte gerçekleştirilen yedi
toplu sözleşme süreci ne yazık ki kamu görevlilerinin haklarında anlamlı
iyileşmelere vesile olamamış, yetkili sendikaların altına imza attığı metinler beklentileri
boşa çıkarmıştır. Dağ fare doğurmuş, umutlar ertelenmiştir.
Toplu sözleşme süreçleri,
taleplerin yüzeysel biçimde dile getirildiği, müzakere yerine biçimsel
istişarelerin yapıldığı verimsiz bir yapıya dönüşmüştür.
Ne süre yeterlidir ne yöntem
sağlıklıdır.
2012 yılından bu yana bu sistemin
değişmesi gerektiğini her fırsatta dile getiren Türkiye Kamu-Sen olarak, 33
yılı aşkın bilgi, birikim ve sahadan aldığımız güçlü verilerle, uzman
ekibimizin yoğun emeğiyle 2026–2027 yıllarına ilişkin tüm taleplerimizi tespit
ettik.
Teknik çalışmalarımız neticesinde
7 ana başlıkta, 76 konu altında toplam 429 taleple masaya oturmaya hazırız.
Toplu sözleşme sisteminin
etkisizliği çözüm değil, yeni sorunlar üretmiş; her dönem bir öncekinin
birikmiş yükünü artırmıştır.
Yetkili sendikaların sessizliği
karşısında, kamu görevlilerinin maaş ve haklarına dair önemli düzenlemelerin
toplu sözleşme dışında, keyfi biçimde yürürlüğe konulduğu hatta kaldırıldığı
bir dönem yaşamaktayız.
Ek gösterge, ilave ek ödeme gibi
kritik alanlardaki gelişmeler istişare dışı bırakılmış, kararlar masa dışında
alınmış ve memurlar mağdur edilmiştir.
3600 ek gösterge birinci dereceye
ulaşan tüm kamu görevlilerine uygulanmamış, maaş artışları yetersiz kalmış,
ilave ek ödeme ise emeklilere yansıtılmamıştır.
Bu nedenle memur maaşı ile memur
emeklisinin maaşı arasındaki bağ tamamen kopmuş, emekli maaşları asgari ücretin
dahi altında kalmıştır.
Bu adaletsizlikler sonucunda
çalışırken sosyal yardımlarla birlikte 50 bin TL maaş alan bir memurun emekli
maaşı 22 bin 670 TL’ye kadar düşmüştür.
Bu, kamu vicdanını kanatan bir
adaletsizliktir.
Ayrıca memur maaşları, son
dönemde farklı çalışan kesimleriyle kıyaslanarak belirlenmeye başlanmıştır.
Oysa memurların tabi olduğu statü
hukuku, keyfi kıyaslamalara kurban edilemeyecek kadar köklü ve anlamlıdır.
Bu durum memurların tabi olduğu
statü hukukunun nitelik ve öneminin göz ardı edilmesine neden olmamalıdır.
Türkiye Kamu-Sen olarak kamu
görevlilerine ilişkin olarak yapılacak her düzenlemenin sendikalarla istişare
edilerek gerçekleştirilmesinin, memurların ve emeklilerin mali ve özlük
haklarına ilişkin her kararın toplu sözleşme masasından çıkmasının ve toplu
sözleşmenin özerkliği ilkesinin korunmasının zorunlu olduğunu ısrarla
vurguluyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, kadim devlet
geleneğimizin mirasını taşıyan köklü bir kamu yönetimine ve memur kültürüne
sahiptir.
Cumhuriyetimizin ikinci
yüzyılında, ülkemizin dünyanın en ileri ve güçlü medeniyetleri arasında yer
alması gayesiyle; Türk ve Türkiye Yüzyılı vizyonumuzla önemli bir sürecin
eşiğindeyiz.
Devlet, temsilcisi olan memurunu
güçlü kıldıkça büyür.
Bu bakış açısıyla, bu yılki toplu
sözleşmenin kamu çalışanlarının sorunlarının çözüldüğü, umutlarının yeşerdiği
bir dönüm noktası olmasını diliyoruz.
Bu çerçevede;
-
Liyakat
ve ehliyet esaslı, güvenceli istihdama dayalı bir kamu personel sistemi,
-
Adil,
sade ve kamu çalışanlarının insanca yaşamasına yetecek bir ücret sistemi,
-
Etkili,
kamu çalışanlarının özel durumlarına uygun, sosyal devlet ilkesiyle bağdaşır
bir sosyal yardım sistemi,
-
Çalışma
hayatıyla dengeli, geleceği güvence altına alan bir sosyal güvenlik sistemi,
-
Farklı
statü ve unvanlardaki personelin durumlarına özel düzenlemeler içeren ve
dezavantajlı grupları koruyan bir yapı,
-
ILO
normlarına uygun, katılımcı ve kapsayıcı bir sendika ve toplu pazarlık sistemi ve
-
Aile
yılının gereği olarak ailenin korunduğu ve güçlendirildiği bir çalışma hayatı talep
ediyoruz.
Buna göre belirlediğimiz
taleplerin müzakere sürecinde en etkin biçimde takipçisi olacağız.
Türkiye Kamu-Sen olarak
belirlediğimiz sorunların çözüm önerilerini de ayrıca Kamu İşveren tarafına
sunacak ve toplu sözleşme görüşmelerinde gündeme taşıyacağız.
Her şeyden önce belirtmek isterim
ki, 2019 yılının sonunda ortaya çıkan COVID-19 salgını, ardından gelen
Rusya-Ukrayna Savaşı, sonrasında bu yıl 6 Şubat’ta yaşadığımız tarihimizin en
ağır deprem felaketi sonrasında yakın coğrafyamızda alevlenen çatışmaların
ülkemize yansımaları, kamu görevlilerinin omuzlarındaki yükü daha da
artırmıştır.
Yaşadığımız her türlü
olumsuzlukta, doğal afetlerde mücadelenin baş aktörleri hiç kuşkusuz ki
memurlarımız olmakta, her türlü hayati tehlikeye karşı hayatlarını ortaya
koyarak kamu hizmetlerinin aksamadan sürdürülmesini sağlamaktadırlar.
Kimi zaman vatandaşlarımızın
evlerinden dışarı dahi çıkmadığı dönemlerde kimi zamansa evlerine dahi
giremedikleri dönemlerde kamu hizmeti sunan tüm çalışanlarımıza bir kez daha
şükranlarımızı sunuyor, toplu sözleşmelerde haklarını en güçlü şekilde
savunacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Gerek olağan gerekse olağanüstü
şartlar altında, memurlarımız yaklaşık 800 bin kilometrekarelik alana sahip
vatanımızın en ücra köşelerine kadar hizmet götüren yegâne çalışanlardır ve
ülkemizin her noktası, büyük şehirler kadar gelişmiş imkânlara sahip değildir.
Birçok kamu kurum ve kuruluşunun
özellikle taşra teşkilatlarında, elverişsiz çalışma ortamlarında, yetersiz araç
gereç ve kısıtlı kaynaklarla, görevini en iyi şekilde yerine getirmek için
canını dişine takıp çalışan memurlar adeta unutulmuş durumdadır.
Özellikle yerel yönetimlerde
maaşını alamayan, sigortası yatırılmayan personelin yaşadıkları kabul edilemez.
Biz toplu sözleşme görüşmelerini,
bu kronikleşmiş sorunların çözüm zemini olarak görmekteyiz.
Ancak sistemin işleyişi bu
haliyle çözüm değil, çözümsüzlük üretmektedir.
4688 sayılı Kanun, memurların
özlük haklarıyla ilgili pek çok konuyu masa dışına atmakta, süreci yalnızca
maaş pazarlığına indirgeyerek daraltmaktadır.
Genel ve hizmet kolu toplu
sözleşmelerinin aynı zamanda yapılması tartışmaları verimsizleştirmektedir.
Takdir edilmelidir ki, yaklaşık
6,5 milyon memur ve emeklinin sorunlarının 3 haftada çözülmesi mümkün değildir.
Türkiye Kamu-Sen olarak genel
toplu sözleşme ile hizmet kolu toplu sözleşmelerin birbirinden ayrılarak farklı
zaman ve zeminlerde gerçekleştirilmesinin daha uygun olacağına, toplu sözleşme
sisteminin ancak bu şekilde etkili ve verimli sonuç üreteceğine inanıyoruz.
Her şeye rağmen biz üzerimize
düşeni yapacak, kamu çalışanlarının hakkını azim ve kararlılıkla savunacağız.
Türkiye Kamu-Sen olarak, bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da en temel talebimiz, grev ve siyasete katılma
hakkıyla desteklenmiş, ILO normlarına uygun gerçek bir toplu sözleşme
sisteminin hayata geçirilmesidir.
Yerel yönetimlerde çalışanlar
için sosyal denge sözleşmelerinin zorunlu hale getirilmesi ve
gerçekleştirilecek hizmet kolu toplu sözleşmeleri ile tüm memurların sosyal
denge sözleşmesinden faydalanması sağlanmalıdır.
Mevcut düzende toplu sözleşmeyi
imzalamaya veya Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurmaya yetkili yegâne
merci çalışanlar adına Kamu Görevlileri Sendikaları Heyet Başkanı olarak
belirlenmiştir.
6,5 milyon kişiyi ilgilendiren
bir konuda karar hakkının tek bir kişiye bırakılması, demokratik ilkelere ve
sendikal haklara aykırıdır.
4688 sayılı Kanuna göre gerek
genel gerekse hizmet kolu toplu sözleşmeleri, sendikalı sendikasız bütün kamu
görevlilerini etkilemektedir.
Bu nedenle toplu sözleşmelerde
geniş temsil temel amaç olmalıdır.
Büyük çoğunluğu kendi üyesi
olmayan, 6,5 milyon çalışan ve emeklinin haklarını belirleyecek metni kabul etmeye
ya da reddetmeye tek bir kişinin yetkili olması ve yaklaşık 25 milyon
vatandaşımızın geleceği adına bağlayıcı karar alması, toplu pazarlık görüşmelerinin
mantığına ve demokratik ilkelere aykırıdır.
Bir sendikaya üye olan kamu
görevlileri adına toplu sözleşme yapma yetkisi, bir başka sendikaya
devredilmektedir.
Böyle bir durum ne örgütlenme
özgürlüğü ne de kişilerin tercih haklarına saygı sınırları içinde
değerlendirilemez.
Kaldı ki, Kanun toplu sözleşmeyi
bağıtlama hakkı elinden alınan sendika ve konfederasyonlara Kamu Görevlileri
Hakem Kurulu’na başvuru hakkı da tanımamaktadır.
Bu amaçla; masada bulunan her bir
konfederasyonun Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurabilmesini sağlayacak
bir düzenleme yapılmalı, Kurul, bağımsız karar verebilecek bir şekilde yeniden
düzenlenmelidir.
Ücret artışlarında hedeflenen
enflasyon baz alınırken; vatandaşın pazarda karşılaştığı gerçek enflasyon
görmezden gelinmektedir.
Bu kabul edilemez bir çelişkidir.
Yıllardır, temel tüketim
maddelerinin fiyat artışları maaş artışlarını katbekat aşmaktadır.
Memur maaşları her yıl biraz daha
erimektedir.
Orta vadeli programlara
bakıldığında toplu sözleşme sistemine geçildiği 2012-2022 arasında hedeflenen
enflasyonun %5, 2025 yılı için hedefin %17,5, Merkez Bankası beklentisinin %29,7
olduğu; 2026 hedefinin %9,7 ve 2027 yılı için ise %7 enflasyon hedeflendiği görülmektedir.
2012-2025 arasında hiçbir
enflasyon hedefi tutmamıştır.
2026-2027 arasındaki hedeflerin
de tutma ihtimali bulunmamaktadır.
Ama bu gerçeğe rağmen, memur ve
emekli maaşlarına yapılacak artışlarda hep hedeflenen enflasyon temel alınmıştır.
Bugüne kadar gerçekleştirilen
toplu sözleşme görüşmelerinde enflasyon farkı hariç maaşlara yapılması
kararlaştırılan artışlar gerçekleşen enflasyonun sürekli altında kalmıştır.
Geçtiğimiz yıl TÜFE yüzde 44,38
olmuş, 2025 yılı haziran ayı itibarı ile de yıllık resmi enflasyon yüzde 35,05 olarak
açıklanmıştır.
Akaryakıta, bütün vergi ve
harçlara, kiraya, gıda, ulaşım, eğitim başta olmak üzere iğneden ipliğe her
şeye zam geldiği bu dönemde aylık enflasyonun artmaya devam edeceği görülmektedir.
Dolayısıyla, orta vadeli programda
belirlenen enflasyon hedeflerinin de yine tutmayacağı açıktır.
Öyleyse artık kamu çalışanlarının
ve emeklilerimizin hedeflenen enflasyona endeksli maaş artışı girdabına mahkûm
edilmemesi gerekmektedir.
Kaldı ki, tarihinde ilk defa bu
sene, memur ve memur emeklilerine hedeflenen %17,5 enflasyonun bile altında
kümülatif %11,3 oranında zam yapılmıştır.
Her ne kadar dönem sonları
itibarı ile maaşlara enflasyon farkı eklense de bu ödemenin geriye dönük olarak
yaşanan kayıpları karşılamadığı, yalnızca anlık bir enflasyon düzeltmesi olduğu
ve dönem içinde maaşların sürekli eridiği açıktır.
Maaşların döviz kuru karşısındaki
durumu da ortadadır.
2002 yılında ortalama memur
maaşıyla 22,1 çeyrek altın alınabilirken bu rakam bugün 7’ye gerilemiştir.
Ortalama 53 bin TL maaşla,
yoksulluk sınırının 85 bin TL’yi aştığı bir ortamda memurlarımızın ailesini
geçindirmesi beklenmektedir.
Üstelik vergi yükü de adaletsiz
biçimde kamu çalışanlarının sırtına bindirilmiştir.
Bu yüzden diyoruz ki: Adil
paylaşım, adil gelir dağılımı şarttır.
Amacımız, kamu çalışanlarının
insanca yaşayabileceği bir gelir düzeyine ulaşmasıdır.
Türkiye Kamu-Sen olarak
taleplerimizin tamamını bilimsel ve ekonomik temellere dayandırıyoruz.
Bugüne kadar dayanağı olmayan,
toplumsal geçerliliği bulunmayan hiçbir talebi toplumumuzun gündemine
taşımadık.
2023 yılında sözleşmeli
personelin kadroya geçirilmesi sağlandı.
Ama bu konuda da bazı aksaklıklar
bulunuyor.
·
Kadro kapsamı dışında kalan PTT'deki İHS'li
personel, fahri Kur’an kursu öğreticileri ile vekil memurlar da kadroya
geçirilmelidir.
·
Daha önce 4/C’li iken 4/B’ye geçen ardından da
kadroya geçirilen personelin eğitim durumları itibarı ile hak ettikleri
unvanlara geçmelerine olanak sağlayacak düzenleme yapılmalıdır.
·
3+1 sözleşmeli statü kaldırılmalı, tüm kamu
görevlileri kadrolu ve güvenceli biçimde istihdam edilmelidir.
Memurlarımızın yüzlerinin
gülmesini, Cumhuriyetimiz bilhassa kimsesizlerin kimsesidir ilkesiyle bütün
çalışanlarımızın kendileri ve ailelerine yetecek düzeyde bir maaşa
kavuşturulmasını arzu ediyoruz.
Geçmişte yaşanan kayıpların
telafisi elzemdir.
·
2025 yılı %11,3’lük maaş zammı, %17,5’lik enflasyon
hedefinin 6 puan altındadır. %4’lük büyüme beklentisi de eklendiğinde, Ocak
2026 itibarıyla memur ve emekli maaşlarına 7.500 TL telafi zammı yapılmalıdır.
Temel mali taleplerimiz;
·
2026 yılının tamamı için en düşük dereceli memur
için refah payı dahil kümülatif %92,3; ortalama %88,6,
·
2027 yılının tamamında ise refah payı dahil tüm
maaşlara %45,2 zam olarak özetlenebilir.
Mali taleplerimizin karşılanması durumunda;
·
Bugün 44 bin 47 lira düzeyinde olan 15’in
1’indeki en düşük dereceli memur maaşı 2026 yılı sonunda 84 bin 704 liraya; 2027
yılı sonunda 122 bin 991 liraya;
·
53 bin 579 lira düzeyinde olan ortalama memur
maaşı ise 2026’da 101 bin 60 liraya; 2027’de de 146 bin 740 liraya çıkacaktır.
·
Önümüzdeki yıl için en düşük memur maaşına 40
bin 657 lira, ortalama memur maaşları için ise 47 bin 481 lira zam
istiyoruz.
Ayrıca;
• 2023’te getirilen ilave
ek ödeme emekli maaşlarına da yansıtılmalı,
·
Görevde yükselme ve unvan değişikliği sınavları
düzenli hale getirilmeli, sözlü sınav kaldırılarak yazılı sınav esas
alınmalıdır diyoruz.
·
Sağlık kurum ve kuruluşlarında ödenen farklı
maaş unsurlarından dolayı her ay değişik tutarlarda ücret alan sağlık
çalışanlarının sorununun çözümü ve standart bir maaş alması için tek kalem maaş
uygulamasına geçilmesini talep ediyoruz.
Bunun yanında;
Bu taleplere ek olarak
sendikalarımız da hizmet kolları itibarı ile kamu görevlilerinin birikmiş bütün
sorunlarını çözecek önerilerini hazırladılar.
Bu yıl ilk defa sendikamız Türk
Kültür Sanat-Sen, yetkiyi alarak hizmet kolunda kamu görevlilerini temsil etme
hakkı kazanmıştır.
Türk Kültür Sanat-Sen’i bu başarısından dolayı kutluyor, toplu sözleşme
görüşmelerinde farkını ortaya koyacağına yürekten inanıyorum.
Burada özetlediğimiz
taleplerimiz; bilimsel verilere, ekonomik gerçeklere, adalet ve hakkaniyete
dayanmaktadır.
Ekonomik tercihler adil
paylaşımdan yana kullanılırsa bu taleplerin tamamı karşılanabilir.
Biz Türkiye Kamu-Sen olarak
hiçbir masa başı oyununa boyun eğmeyecek, kamu çalışanlarının haklarını
kararlılıkla savunacağız.
Yetkili sendikaların
basiretsizliğini ve iş bilmezliğini telafi etmeye, etkili bir toplu sözleşme
süreci yürütmeye hazırız.
Türkiye Kamu-Sen, birikimiyle,
tecrübesiyle, gücüyle masadadır!
Memur mutlu olursa Türkiye de
mutlu olur.
Bu mücadele sadece memurların
değil, Türkiye’nin geleceğinin mücadelesidir.
600 bin üyemizin desteğiyle, kamu
görevlilerimizin haklarını sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz.
Gayemiz: Liyakatli, adil, huzurlu
ve müreffeh bir kamu düzenidir.
8. Dönem Toplu Sözleşme
sürecinin, tüm kamu çalışanları adına hayırlara vesile olmasını diliyor;
hepinizi saygıyla selamlıyorum” diyerek sözlerini noktaladı.