Türkiye Kamu-Sen'den hükümete karne
Türkiye Kamu-Sen, AKP Hükümeti'ne 1 yıllık performansı için karne verdi
Türkiye Kamu-Sen'den hükümete karne
Türkiye Kamu-Sen, AKP Hükümeti'ne 1 yıllık performansı için karne verdi. Genel Başkan Bircan Akyıldız ve bağlı sendikaların genel başkanlarının katılımıyla Eyüpoğlu Otel'de düzenlenen bir basın toplantısıyla Akyıldız, hükümete "368 milletvekili ile 1 bile olamadınız" dedi.
İşte Akyıldız'ın yaptığı konuşmanın tam metni:
Değerli Basın Mensupları;
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, hoş geldiniz diyorum..
Bugün burada; Türkiye Kamu-Sen olarak hükümetin, ekonomi ve kamu çalışanlarını ilgilendiren konularda bir yıllık süreçte yaptığı çalışmaları eksileri ve artılarıyla bir değerlendirmesini yapmayı uygun gördük.
Öncelikle AKP'nin "Kalkınma ve Demokratikleşme Programı ile Hükümet Programında" yer alan bazı hususları sizlere hatırlatmak istiyorum.
AKP "Kalkınma ve Demokratikleşme Programı"nda ne demişti?
*Siyasi Partiler kanunu değiştirilerek Çağdaş Demokratik anlayışın gereklerine uyumlu hale getirilecek.
*Seçim Kanunu değiştirilecek.
*Milletvekili seçilme yaşı 25'e indirilecek.
*Milletvekili ve Bakanların yargılanmaları önündeki Anayasal engeller kaldırılacak; dokunulmazlık, tüm kamu görevlilerinin yargılanabilmeleri önündeki engelleri ve ayrıcalıklarla birlikte ele alınacak ve Milletve-erinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerine inhisar ettirilecektir.
*Mahkemeler teknolojinin son imkanlarıyla donatılacak, iş yükleri azaltılacak, mahkeme binaları çağdaş bir görünüme kavuşturulacaktır. "Geç gelen adalet, adaletsizliktir" özdeyişinden hareket eden partimiz, yargı sürecinin hızlandırılması için gerekli tüm düzenlemeleri gerçekleştirecektir.
*Suçtan zarar görenlerin korunması sistemi tesis edilecektir. Kamu vicdanında yarattığı tahribat nedeniyle Af Kanunu çıkarılmasından azami ölçüde kaçınılacaktır.
*Sivil toplum örgütlerinin görüşlerini alarak ilgili yasal düzenlemeleri değiştirecek, sivil toplum örgütlenmesini çağdaş demokratik ülkelerdeki düzeye ulaştıracak bir yasal çerçeve çizilecektir.
*AB, Dünya Bankası, IMF ve diğer uluslar arası kuruluşlar ile olan ilişkilerimiz, ekonomimizin ihtiyaçları ve ulusal çıkarlarımız doğrultusunda sürdürülecektir.
*İşsizlik azaltılacak, hayat pahalılığı önlenecek ve gelir dağılımında adalet sağlanacaktır.
*Özelleştirilecek kurumlar öncelikle çalışanlara, yöre halkına ve ilgili meslek kuruluşlarına sunulacak ve menkul kıymetler borsalarında işlem görmelerini sağlayacaktır.
*Kritik sektörlerdeki özelleştirmelerde ulusal stratejik tercih ve öncelikleri göz önünde bulunduracaktır.
*Yetki genişliği ve görev ayrımı ilkeleri yeniden ele alınarak taşra örgütlerine bazı konularda doğrudan karar alma yetkisi verilecektir.
*Kamu personelinin ücreti yaptığı göreve ve başarılarına göre değerlendirilecektir. Aynı veya benzer işler için aynı ücret ödenecek, eşit işe eşit ücret ilkesi gerçekleştirilecek, benzer kurumlar arasındaki kurumsal ücret ayrıcalıkları kaldırılacak, kamu personeline verimlilik ilkesine uygun yeterli ücret ödenecektir.
*Sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesini sosyal devlet anlayışının vazgeçilmez unsurları arasında görür. Sosyal güvenlik şemsiyesi tüm halkı kapsayacak şekilde düzenlenecektir.
Bugün başta kamu yönetimi Temel Kanun Tasarısı olmak üzere alınan kararlarda sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin göz ardı edildiği bir siyasi iradenin mevcudiyetiyle karşı karşıya bulunmaktayız.
Yine 58 ve 59. Hükümetlerin programlarında ısrarla öne çıkardıkları hususları sizlere bir kez daha sunmak istiyorum.
"Türkiye'de demokrasi ve piyasa ekonomisinin yerleşmesine bağlı olarak sivil toplum güçlenmektedir"
"Örgütlenme özgürlüğünün önü açılacak, sendikalaşma teşvik edilecek, kamu görevlilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar ve özgürlüklere kavuşturulması için gereken mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilecektir.
"Hükümetimiz, insan haklarına dayanan ve eksiksiz işleyen demokratik bir yönetimin hayata geçirilmesi için sivil toplumun güçlenmesini ve 'yönetişim' anlayışı içinde etkili bir kamuoyu denetimini kaçınılmaz görmektedir"
"Hükümetimiz, sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacaktır. Böylece vatandaş sadece seçimden seçime değil, güncel gelişmeler içinde iradesini yönetim sürecine yansıtma fırsatı kazanacaktır"
"Hükümetimiz, tüm sivil toplum örgütlerine eşit mesafede duracak, sivil toplum örgütleri arasında diyalogu ve işbirliğini destekleyecektir"
"Hükümetimiz, yönetime katılımı engelleyen yasal ve idari etkenleri kaldırarak, kamu yönetimine sivil toplumun daha aktif katılımını sağlayacaktır. İş dünyası, sendikalar, meslek odaları, çiftçi örgütleri ve gönüllü kuruluşların sorunlarını, hizmet alanlarındaki kamu görevlileri ile birlikte çözmelerini kolaylaştırıcı mekanizmaları geliştirecektir"
Ancak geçen 1 yıllık hükümetleri döneminde görüldü ki Hükümetin, işveren kuruluşları haricinde hiçbir sivil toplum örgütü ile arası sıcak değildir. İş dünyasının patronları hariç.Toplu görüşmeler esnasında gerek işçi sendikalarına gerekse memur sendikalarına karşı takınmış oldukları tutum, hükümetin, demokrasinin ve özgürlüğün en önemli unsurlarından olan sivil toplum örgütlerine bakış açısını açıkça göstermektedir. Oysa "Acil Eylem Planı"nda AKP, sendikalar ve siyasi haklar konusundaki engelleri ortadan kaldırma ve siyasilerin kamu görevlileri üzerindeki gereksiz müdahalelerini önleme taahhüdünde bulunarak bizlerden oy istemiş ve "örgütlenme özgürlüğünün önü açılacak, sendikalaşma teşvik edilecek, kamu görevlilerinin grevli ve toplu sözleşmeli sendikal haklar ve özgürlüklere kavuşturulması için gereken mevzuat değişiklikleri gerçekleştirilecektir." demiştir. İktidar olmuştur ve her iktidarın yaptığı gibi, vaatlerini bir kenara bırakarak bildiğini yapmıştır.
Kapalı kapılar ardında sivil toplum örgütü diye tanımladıkları iş dünyasının temsilcileri ile bir araya gelerek onların görüşleri doğrultusunda kararlar alan AKP, kamu çalışanlarının temsilcilerini her seferinde göz ardı etmiştir. Yönetim bilimindeki gelişmelere rağmen Türkiye'de hükümet edenlerin aynı oranda kendisini yenileyemediğini görmekteyiz. Her geçen gün hükümete olan güvensizlik artmakta, sorunlar büyümekte ve toplumdaki beklentiler doruğa tırmanmaktadır. Siyasi iradenin gerçekçi çözüm önerileri ve uygulamaları oluşturamaması, devleti yönetenlerin geleneksel kalıplar ve konumlar içinde varlıklarını sürdürme eğilimi, toplumdaki karamsarlığın da ciddi boyutlara ulaşmasına yol açmıştır.
Sayın Başbakan'ın Türk-İş Genel Kurulu'nda işçilere hitaben yaptığı konuşmasında "Türkiye'nin tamamı sizler değilsiniz. Sizin dışınızda 70 milyon var" sözleriyle tüm çalışan kesimi aşağılayan bir tavırla yok saymıştır. Aynı söylemi memurlara karşı "Nereye dökülürseniz dökülün" diyerek, çiftçilere karşı "Gözünüzü toprak doyursun", esnaf ve sanatkarlara "Provakasyona geliyorsunuz. Bu ülkede yalnız siz yoksunuz" diyerek yineleyen anlayışa biz de sormak istiyoruz. "70 milyon Türkiye kim?"sadece iş çevreleri midir?
İKİZ YASALAR(İHANET YASALARI)
AKP iktidarının ilk icraat olarak çıkardığı 'İkiz yasalar' ülkenin içinde bir bölgenin kendi kaderini tayin "self determinasyon" imkanına sahip olmasına yol açmıştır. Bunun BM garantisine alınmasına TBMM'den çıkardığı yasa ile de onay vermekle yetinmeyen, millî birlik ve hassasiyetler konusunda duyarsız kalan hükümet, yaptığı açıklamalarla adeta AB yönetiminin "siyasî taşeronu" gibi davranmaktadır.
Her iki sözleşmede de yer alan "halkların kendi kaderini tayin hakkı" Türkiye üzerinde emelleri olan ülke ve çevrelerin elinde millî devlet yapımıza ve birliğimize yöneltilecek çok güçlü bir silahtır. "Bütün halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir" hükmü, tüm etnik ve dinî azınlıkların siyasî konumlarını özgürce belirleyebilecekleri bir kapıyı açmaktadır. Birçok maddesi ile birbirini tamamlayan "ikiz sözleşmeler", Türk Milleti'nden ve Türk insanından çok bölücü-ayrılıkçı emellere hizmet edecek düzenlemelerdir.
KAMU YÖNETİMİ REFORMU
Hükümet kamu'da yeniden yapılanmayla devletin temel düzeninin ve üniter devlet yapısının zaafa uğratılacağını düşünmeden şehir devletlerin alt yapısını hazırlamaktadır. Konuya bu pencereden bakacak olursak, sosyal devlet anlayışı yerine tüccar devlet anlayışı getirilmekte, kısacası "Memursuz bir Türkiye" hedeflenmektedir. Kamu yönetimi reformu, kamu mali yönetimi ve kontrolü yasası, sosyal güvenlik reformu ve vergi reformu gibi meclis gündemindeki tüm yasalar; ülkemizin gerçeklerine ve ihtiyacına göre değil, ABD ve bağlı kuruluşlarının isteği doğrultusunda hazırlanmaktadır.Devletin bütçe, muhasebe ve mali denetim mekanizmasını kökten değiştirmeyi hedefleyen yasa tasarısı Dünya Bankası ve IMF kredileri şartlarından doğmuştur. Kamu Yönetimi Reformu ile görüşülen tasarı, Dünya Bankasının doğrudan müdahaleleri ve IMF'nin bu müdahalelere yaptığı denetimlerle hazırlanmıştır.
EKONOMİ
Her gelen hükümetin bir önceki hükümeti suçlayarak "enkaz edebiyatı" yapması özellikle dar gelirli kesimler üzerinde büyük sıkıntılara neden olmaktadır. AKP'nin de göreve geldiğinde ilk sözü "enkaz devraldık" edebiyatıdır.
Aslında AKP iktidarı bir enkaz devralmamıştır. Tam aksine krizlere karşı dayanıklılığı artırılmış, görev zararları tasfiye edilmiş, rekabet gücü artırılmış bir ekonomi devralmıştır. Bunun kanıtlarını IMF'ye gönderilen niyet mektuplarında görmekteyiz.
2002 yılı ekonomik krizin etkilerinin en yoğun olarak hissedildiği yıl olmasına rağmen, işgücüne katılma oranı AKP iktidarının 1 yıllık dönemine göre daha yüksektir. 2002 yılında yüzde 52,4 olan işgücüne katılma oranı 1 yıllık süreç içinde -%1,9'luk bir gerilemeyle % 50,5 olarak gerçekleşmiştir. Yine 2002 yılında 22 milyon 833 bin olan toplam istihdam sayısı AKP hükümeti döneminde 422 bin kişilik bir azalma göstererek 22 milyon 411 bin olmuştur. Ekonomi, sanayi ve üretimde iyileşme sağlanmasına karşın istihdamdaki bu gerileme iktidarın sosyal politikalardan uzak bir tutum içinde, yalnızca sanayici, işadamı ve zenginlere yönelik politikalar ürettiğinin ve dar gelirli, çalışan ve işsiz kesimi ekonominin ağır yükü altında adeta yalnız bıraktığının bir göstergesidir.
Uygulanan ekonomik ve siyası programlarla yeni istihdamlar sağlanamamasına rağmen işsizliğe baktığımızda 2002 yılında 2 milyon 414 bin olan işsiz sayısı 86 bin kişilik azalmayla, 2003 yılında 2 milyon 328 bine düşmüştür. İşsiz sayısındaki azalma yeni istihdam imkanları oluşmasından çok; dönem içinde emekli olan, işten ayrılan çalışanlarla, yaşanan memur kıyımından sonra ortaya çıkan işgücü talebinin bir etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. AKP hükümetinin istihdam konusuna yaklaşımı, geçen bir yıllık dönemde kamu sektöründe yaşanan 110 bin kişilik kıyımla daha net bir şekilde ortaya çıkmıştır. 2002 yılında 3 milyon 142 bin olan kamu sektöründeki istihdam, 2003 yılında 3 milyon 32 bine düşmüştür.
2002 yılında ortalama 531 milyon TL. alan bir memurun ortalama maaşı, yapılan %14,95'lik bir artışla 2003 yılında 610 milyon lira olmuştur. 12 aylık ortalamalara göre enflasyon oranı ise
% 26,3'dür. Buna göre memur maaşları enflasyon karşısında % 11,35 erimiştir.
VERGİLER
2004 yılı için % 12 enflasyon hedefi belirleyen hükümet bu yıl için vergilere ortalama % 40 zam yapmıştır. Bu enflasyonun çok üstünde bir rakamdır ve % 28 oranında bir fark oluşmaktadır. Sayın Unakıtan tabiri caizse 2004 yılında uygulamaya geçecek paketi bir demet çiçek misali kamuoyuna sundu. Ancak çiçeğin dikenli bölümlerini yansıtılmadı. Açıkça ifade etmek gerekirse her vergi uygulamasında olduğu gibi bunda da çalışanın cebinden aşağı yukarı 40 milyon lira para çıkacak. Yani hükümet kaşıkla bile vermezken, kepçeyle geri alıyor.
İÇ VE DIŞ BORÇLANMA
2002 yılında; 131,6 milyar dolar olan dış borç, 2003 yılında eylül ayı itibariyle 6,3 milyar dolar artarak 137,9 milyar dolara, iç borç 149,9 katrilyon TL. iken 2003 yılı eylül ayı itibariyle 28,8 katrilyon TL. liralık bir artışla 178,7 katrilyon TL.ye yükselmiştir.
İç ve dış borçlarda görülen artış faiz ödemelerinde de kendini göstermektedir. 2002 yılında 51,870 katrilyon TL. olan faiz ödemeleri 2003 yılında 65,450 katrilyon TL. olarak gerçekleşmiş ortaya 13,580 katrilyonluk TL. bir fark çıkmıştır.
İç ve dış borçlarda karşımıza çıkan bu acı tablo dış ticarette de farklılık göstermemiş, artan borçlara ve faiz ödemelerine bir de dış ticaret açığı eklenerek ülke bir batağa sürüklenmiştir. Geçen yılın rakamlarına baktığımızda 25,741 milyar dolar olan ihracatın 7,814 milyar dolar artışla 33,555 milyar dolara yükselmesine rağmen, ithalatın ise 36,411 milyar dolardan 12,522 milyar dolarlık artışla 48,963 milyar dolara yükseldiğini görüyoruz. Ne yazıktır ki bu rakamlar bir başka acı tabloyu da gözler önüne sermektedir. 2002 yılına göre 4,737 milyar dolarla % 44,4 artış gösteren dış ticaret açığı 10,670 milyar dolardan 15,407 milyar dolara çıkmıştır. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise 2002 yılında % 70,7 iken 2003 de % 68,5 olmuştur.
ÖZELLEŞTİRME
Dönemin Başbakanı'nın 23 Kasım 2002 günü TBMM'ne sunduğu hükümet programında "siyasi müdahaleler sonucu ekonomik rasyonelliğini yitirerek kamuya yük haline gelen KİT'lerin özelleştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir." denmektedir. Bu durumda hükümete, özelleştirme programına dahil edilen KİT'lerden hangisinin kamuya yük teşkil ettiğini sormak gerekmektedir. PETKİM mi, TEKEL mi yoksa TÜPRAŞ mı? Kar eden kuruluşları haraç mezat satarak özelleştirme yapmaya çalışanlar, özelleştirmeyi de eline yüzüne bulaştırmıştır. PETKİM'in özelleştirilmesi iptal edilmiş, TEKEL için verilen teklifler yeterli görülmemiş, TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesi ise çıkmaza girmiştir. Bu arada halka açık olan kuruluşların yatırımcıları da özelleştirmede yaşanan belirsizliğin etkisiyle spekülatörlerin eline düşmüş ve büyük maddi zararlara uğramışlardır.
Özelleştirilecek kuruluşlar bu yılın ilk 9 ayı itibarı ile 485.1 trilyon lira kar etmiştir. Biz de soruyoruz! Neyi, niçin özelleştireceksiniz? Sizin özelleştirme mantığınız kime hizmet ediyor?
DEMOKRATİK HAKLAR
Demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde Avrupa Birliği kriterlerine uyum sağlamaya çalışan hükümet; demokratik hak ve özgürlük kavramını yalnızca ülkemizde yaşayan azınlıklara dil, din, eğitim, kültür ve ana dilde eğitim gibi özgürlükleri sağlayarak yerleştirmeye çalışırken, ülkenin gerçek sahibi olan milletin inanç, kültür, eğitim gibi sorunlarını görmezden gelmektedir. İnandıkları gibi yaşamaya ve davranmaya çalışan insanlara potansiyel suçlu muamelesi yapılmasına imkan sağlayan uygulamalara itirazı olmayan hükümet; üniversitelerde yaşanan türban sorununun şimdi de kamusal alana taşınmasına karşın, şu ana kadar çözüme yönelik her hangi bir adım atmamıştır.
IMF konusunda da aynı hassasiyeti gösteren hükümet, ekonomiyi, iç ve dış siyaseti adeta IMF Politikaları doğrultusunda yapmıştır. Bu konuda IMF'nin öngördüğü tüm kanunlar çıkarılmış, tüm tavsiyeler bir bir yerine getirilerek, IMF'ye olan ekonomik bağımlılığın yanı sıra, siyasi bağımlılığını da ilan etmiştir.
AKP Hükümeti bugüne kadar almış olduğu kararlarda ve uygulamalarda topluma karşı olan sorumluluğunu yeterince yerine getirememiş, hiçbir konuda samimi ve açık davranmamıştır. Bunun en güzel örneği, ekonominin iyi olduğunu, krizin bittiğini iddia etmelerine rağmen, geçici vergileri ve deprem vergilerini kalıcı hale getirmeleri, işsizliğin sürekli artması ve istihdamın azalmasıdır. Vergiler, ekonomi, AB, ABD, Irak ve Kıbrıs politikalarındaki tutarsızlığın nedenleri ve perde arkası millete anlatılmalı ve açık politikalar uygulanmalıdır. Kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklardan sonra alınan kararların gizlenmesi için sözde bahanelere sığınılmamalıdır.
Değerli Basın mensupları;
TÜRKİYE KAMU-SEN OLARAK HÜKÜMETTEN NE TALEP ETTİK?
Bilindiği gibi, Türkiye'de kamu çalışanları her kriz döneminde fedakarlık gösteren taraf olmuştur. Bugün en düşük memur maaşı olan 414 milyon lira ile 550 milyon lira arasında çalışanların sayısı 750 bin kişidir. Oran olarak bu rakam yüzde 32'ye tekabül etmektedir ve kamu çalışanlarının büyük bir bölümü açlık sınırının altında ücret almaktadır. Toplumsal barışa destek sağlayacağına inandığımız ücretlerin reel olarak artırılması ışığında Toplu Görüşme sürecinde Uzlaştırma Kurulu'nun; 2004 yılı için sosyal yardımlar başta olmak üzere sosyal haklar, tazminatlar ve yan ödemeler konusundaki mutabakatların dışında ilk altı ay yüzde 15, ikinci altı ay yüzde 10'luk bir ücret artışı yapılması yönündeki tespitinin hayata geçirilmesi ve alt gelir gruplarına seyyanen 200 milyon lira zam yapılması tespitlerini hükümetin uygulaması yönündeki uyarılarımızı defalarca yaptık. Ancak; alınacak kararları kapalı kapılar ardında almayı kendisine adet edinen Hükümet, kamu çalışanlarının mali ve sosyal hakları ile ilgili olarak Uzlaştırma Kurulu'nun öngördüğü kararı uygulamayarak hukuku tanımamıştır.
Buradan; sayın Başbakan'ın hükümet olmadan önce Afyon'da gerçekleştirdiği miting konuşmasındaki sözlerini sizlerden, bir kez daha hatırlamanızı rica ediyorum.
Değerli Basın Mensupları;
Bizler; ekonomiyi sosyal hayattan, sosyal hayatı ekonomiden soyutlayamayız. Aynı şekilde milli siyaseti milletlerarası siyasetten, milli ekonomiyi de milletlerarası ekonomiden soyutlayamayız. Bu çerçevede düşünen ancak, önce benim devletim, milletim diyecek yönetim felsefesini ve bu felsefeyi benimseyen yöneticilerimiz olsun istiyoruz.
Yine bizler, alınmayacağımızı bildiğimiz AB kapısı önünde dizlerimiz üzerinde beklemekten, IMF'nin, Dünya Bankası'nın kulu, kölesi olmaktan bir an önce kurtularak kendimize dönmeyi bekliyoruz.
Değerli Basın mensupları;
Bütün bu değerlendirmeleri yaptıktan sonra AKP'ye yaptığı icraatlarından dolayı bir de karne vermeyi uygun gördük.
AKP HÜKÜMETİ'NİN 1 YILLIK BAŞARI KARNESİ
DERS NO DERSLER NOT
1 AB'ye uyum 10
2 IMF'ye itaat 10
3 Dünya Bankası talimatlarını yerine getirme 10
4 Dış politikada teslimiyet 10
5 Memur kıyımı yapabilme becerisi 10
6 Kadrolaşma 10
7 Eş, dost, yakınları memnun etme 10
8 Sivil toplum örgütleriyle kavga etme becerisi 10
9 Popülist söylemlerle halkı kandırma becerisi 10
10 Üniter yapının bozulması için gösterdiği çaba 10
NOT ORTALAMASI *10
KANAAT ÇOK İYİ, AB KAPISINDA BEKLEMEYE DEVAM EDEBİLİR
AKP HÜKÜMETİNİN 1 YILLIK GENEL KARNESİ
DERSLER NOT
İSTİHDAM 0
ÜCRETLER 0
VERGİLER 0
BORÇLAR 0
DIŞ TİCARET 0
DEMOKRATİK HAK VE ÖZGÜRLÜKLER 0
EĞİTİM 0
SAĞLIK 0
DIŞ İLİŞKİLER 0
ÖZELLEŞTİRME 0
DÜNYA BANKASI İLE İLİŞKİLER 2.53
IMF POLİTİKALARI 2.70
ÇEVRE KORUMA 0,29
SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ 0
AÇIKLIK 0
NOT ORTALAMASI 0, 368
KANAAT:368 MİLLETVEKİLİ İLE "1" BİLE OLAMADINIZ.
Konuşmamı bitirirken sayın Başbakan'ın 9 Ekim 2003 tarihinde İstanbul Sanayi Odası'nda yaptığı konuşmasındaki "Un var, şeker var, yağ var ancak helva yapılamıyor. Sıkıntı helvacıda." sözlerine aynen katıldığımı ve desteklediğimi bildiriyor,
Hepinize saygılar sunuyorum.